3 Şubat 2010 Çarşamba

Şubatın İlk Yazısı



Küçük kızım biraz hasta. Doktor bricanyl verdi. Önce 2 gün hafif ateş, arkasından geniz arkası akıntısına çevirdi. Eller sürekli ağızda. Ama kabarıklık, kızarma yok. İçeriden sürüyor herhalde dişler. Büyük kızımın da aylarca sıkıntısı sürmüş ancak dişler 12.ayda çıkmıştı. Ben keyifsizdim geçen hafta benden geçti kesin. Annem de keyifsiz yazık...Benim rahatsızlığım yüzünden Hülyalara gidemedik. Üzgünüz. Bir dahaki sefere. Arca da hastaymış azıcık. Gitmiş olsaydım kendimden bilecektim bak...

Büyük kızım karne aldı. Hepsi Pekiyi. Klasik 1. sınıf karnesi. Mutluyuz, gururluyuz. Şu anda babaannesinde... Yarım metre kar olan bir yerde...”Bugün hayatımın en mutlu günü” deyip kartopu oynuyormuş. Haklı kuzum. Buralara kar yağmaz ki hiç. Soğuk olur, ayaz olur ancak. Öyle özledim ki, içim daralıyor akşam eve giderken. Ev bomboş gibi. Halbuki ufaklık da az şamatacı değil. Ablası gibi gür sesli olacak maymun. Bir carlıyor bazen kulağımın dibinde, sağır oluyorum kısa süreli.

Ufaklığın geçen ayki doktor kontrolünü yazamamıştım. 500gr almış yine istikrarlı kızım benim. Kilomuz 6790 idi. Çirozum...Muhallebiye devam ettik bu ay. Doktorumuz çorba, yoğurt, meyve başlayabilirsin dediği halde hemen başlamadım. Dolap süt dolu. Anne sütü varken onu alsın dedim. Sütüm de kilo aldırmıyor çocuğa, nasıl iştir anlamadım ama takmıyorum artık (külliyen yalan). Eskisi kadar takmıyorum diyelim hadi. Kiloları ben aldım çocuğum yerine. Ben devanası gibiyim, kızım küçücük anahtarlık gibi. Görenler kesin dalga geçiyordur. Özgüven sorunlarım başgösterdi yine...bu çocuğun da yapısı böyledir belki. Hani bazı insanlar vardır, manyak gibi yer ama incecik kalır. Belki onlardandır. Yoksa sütün kalorisi ile ilgili bir sorun olacağını sanmıyorum. Eskiler derler ya, sütün yaramıyor kızım...var mı ki böyle birşey? Aman alması gerekenin alt sınırını alıyor, buna da şükür...

Bu hafta sonu ilk sebze çorbamızı tattık. Ben salak gibi ilk çorbasına sormadan etmeden yerelması koydum. Tuna’nın Hülyası uyardı da, doktoru aramayı akıl ettim. Meğer alerjen olabilirmiş, daha erkenmiş. Güya tecrübeli anneyim. Çorbayı, Allah nazarlardan saklasın yalana yalana yedi. Sütlü pirinçliyi ittire kaktıra yediriyoruz. Tatlı sevmeyecek, tuzlu sevecek galiba bu kız. Kime çekti bilmem. Ben tatlı delisi biriyimdir. Aman sevmesin ne güzel...

Ayaklar tam gaz çırpılıyor, sanki uçuşa geçecek. Artık her iki tarafa dönebiliyor. Sola, sağa. Yüzükoyundan sırtüstüne de dönüyor ama biraz uğraşıyor. Emekleme hazırlıklarına başladı. Solucan gibi kafa yerde, popo havada sürünerek hedefine ulaşabiliyor. Bir gövdeyi de kaldırmayı öğrense tamam emekleme işi. Elinden sevdiği birşeyi aldığınızda, tam kucağa alacak gibi yapıp almadığınızda yaygarayı basıyor.

Ayakların ikisini de ağzına götürüp cuk cuk emiyor. Acaip hareketli bir çocuk. Ondan et tutmuyor :) (kandırma kendiniiiii)

Sütü soğuk sevmiyor, azıcık soğusun biberona kafa çeviriyor. Ee kızım anne memesi gibi kalibre değil işte biberon ısıtıcı ne yapalım, bulduğunla idare et azıcık. Sütü seven kamyoncu seni...

Ablasına hasta, ama tam anlamıyla hasta. Sürekli sırıtarak onu izliyor. En çok ona kahkahalarla gülüyor. Tam bir abla fanatiği yetişiyor. Abla da mest tabii bu arada.

Büyük kuzumu özledim. 3 gün sonra ufaklık 6 aylık oluyor. İşyerinde günlerim yoğun geçiyor.

2010’un ilk ayını devirdik bile. Mart itibariyle diyetisyene başlıyorum. Bu da böyle biline.