22 Aralık 2009 Salı

Kısa, kısa, kısa

- Araba kullanırken, mesela 120 ile sol şeritte gidiyorum diyelim, sağ şeritte de bi dolu ağır vasıta sıralanmış. Yokuş çıkıyoruz. Arkamdan bi tane araba gelip, afedersiniz .ıçımın dibine kadar yaklaşıyor. Başlıyor selektör yapmaya. Ay deliriyorum o zaman. Napayım, tırların altına mı, önüne mi atayım kendimi. Az bekle, 3 saniye içinde yol vericem sana. Ama sinirim tutuyor, kamyonu geçsem bile vermiyorum bazen yol. Bu arkadaki salak selektörleri şakır şakır gözüme gözüme şaklatıp, sonra sinir olup, roaaaaarrrr şeklinde bir homurtu ile sağ şeritten basıp gidiyor, muhtemelen bana da küfrediyor o da ayrı...Bunu yapan erkeklerin tamamının iktidarsızlık sorunu yaşadığına %100 eminim desem inanır mısın sevgili günnük? Hele böyle panelvan, kamyonet ya da minibüs tipi bir araçsa, farları yüksek kalıyor benim arabama göre. Vallahi billahi timsaha benzetiyorum o anda dikiz aynasından bakınca. Sanki döt döte ilerliyoruz bi timsahla, öyle bi his...Ama bazıları efendi efendi, takip mesafesini koruyarak bekliyor. Yol açılınca çekiyorum sağa. Hani ben de 50-60 ile sol şeritte seyretmiyorum. Ama bi audi, bi volvo, bi 4X4 ile yarışamam elbette...
- Yine aynı manzara. Ama uzun zamandır gidip geldiğim için yolda radar olduğunu biliyorum. Sol şeritte yavaş gidiyorum bu kez hakikaten. Arkamdaki yine yol istiyor. Hemmmen sağa çekip geçmesine izin veriyorum. Kendisine az ilerideki polis kontrolünde, polise dil dökerken bay bay yapıyorum sonra. Hehehheheh...
- Uzun yol şöförü gibi oldum, yol hikayelerim var artık resmen...
- Temizlikçim artık işi iyice savsakladı. Salonda zaten topu topu 2 fotoğraf çerçevesi, 2 tane de mumluk var. Onları bari kaldır da rafın tozunu öyle al be kadın. Bezi etrafından geçirme. Arkalarında yazı yazacak kadar toz kalıyor. Lavabolar desen ona keza. Artık evim cumaları temizlik kokmuyor. 8 yıldır geliyor, iyice yavşadı ilişkimiz. Derhal gözden geçirilmesi gerek...
- Bugün süt sağdığım poşet patlak çıktı. Ben geç farkettiğim için 20 cc sütüm boşa aktı. Çok sinir oldum çoook...firmaya mail attım, hiçbirşey çıkacağını sanmam ya neyse. İlk kızımda avent poşetler vardı, onda aynı şey başıma gelmişti. Firmaya mail attığımda hemen yeni bir kutu poşet, mama önlüğü vsden oluşan bi hediye seti göndermişlerdi...poşetin bir kutusu 35.6 tl hiç fena olmaz birkaç kutu yollasalar gönlümü almak babından ama nerdeeeee....
- küçük kuzumun gözündeki iltihap devam...bugün göz doktoruna gittik. Farklı bir tedavi ve masaj yöntemi önerdi. 1 ay sonra geçmezse basınçlı su ile açmaya çalışacaklar. Yine geçmezse operasyon olabilir. Gözyaşı kanallarında tıkanıklık varmış.
- Bir önceki hafta sonu çok güzeldi. Önce dostlarla brunch, küçük kuzuyu da aldım gittim. Orada tüm şirinliği üstündeydi. Sonra büyük kızın arkadaşının doğumgünü. Küçüğü anneme gazlayıp büyüğü alıp gittim. Annelerle tıkınıp lafladık. Pek eğlendim.
- Kuzumanım muhallebiye bayılıyor. Dün azıcık elma suyu da tattırdık. Şlap şlap yalanıyor. Meme konusunda da ehh işte, aynı şekil ittire kaktıra devam. Allah’ım şu 6 ayı bir tamamlasam o kadar dert etmeyeceğim. Anne sütünü arttırayım diye yemediğim şey hakikaten kalmadı. Nefret ettiğim ciğeri de yemeye başladım ya, kendimi alkışlıyorum...
- Çok şişmanım. Fil tabiri benim yanımda küçük kalır. Yine faik sönmezden giyinmeye başladım. Rüyamda sürekli kocamın beni jimnastikçi kızlarla falan aldattığını görüyorum. Sapık mıyım neyim. Eşim “tam erkek fantezisi olacak rüyalar görüyosun, manyak mısın sen” diyor. Harbiden manyak mıyım, hadi aldattığını göreyim de, jimnastikçi kız diye bir detayı neden zihnim ekliyor bu rüyaya? Freud olsa ne derdi acep?
- Büyük maymunyes, kıskançlıklara başladı. dün akşam açık açık sordum. "Evet anne, kardeşimi kıskanıyorum, çünkü sen ona çok vakit ayırıyorsun" dedi. Ben de "evet haklısın, ben olsam ben de kıskanırdım, seni çok iyi anlıyorum" dedim. Yıllar önce gittiğimiz psikolog kadın böyle dememizi tembihlemişti. Çocuğa "aaa kıskanacak ne var, seni de seviyorum" demek yerine, seni anlıyorum demek lazımmış. Bu her konu için geçerli. Mesela "bunda ağlayacak ne var, hiç ağlanır mı" deriz hep genelde tepki olarak. çok yanlışmış. Çocukta "kimse beni anlamıyor, çok yalnızım" hissini güçlendirir, daha da kötü hissetmesine neden olurmuş. Oysa "seni anlıyorum, ben de öyle hissederdim" dersen, anlaşıldığını görür, kendini daha çok açar, dinler ve de daha kolay ikna edilebilirmiş. Ben de çocukluğuma dair birkaç şey anlattım. Bende kardeş olmadığından, kuzenlerimi kıskandığıma dair anlattığım şeyleri inandırıcı bulmadı. "Onlar gece sizin evde kalmıyormuş ki" dedi kestirdi attı...Kardeşinin beslenme ve birçok temel ihtiyacı için bana ihtiyacı olduğunu, kendisinin de böyle büyüdüğünü söyleyince, "neden anne sütü alması gerekiyormuş, mama da içebilir" dedi sıpa. ama genelde çok sevecen ve müşfik, kardeşine karşı. Etrafta gördüğüm birçok çocuğa göre çok daha iyi atlatıyor bu dönemi sarı kuzum benim...
- Yeliz senin mimin hala aklımda, söz valla cevaplayacağım. Ciddiye almadım sanma oldu mu şeker?
- Yılbaşı geliyor, derhal bi bilanço yapmak, yeni kararlar almak gerek :) 2009 bana neler getirdin böyle, 2010 senden bunnarı bunnarı bekliyom...türünde bi yazı yazasım var...
- Uykusuzum, küçük kuzu uyku düşmanı. Ama şikayetçi miyim, çok değil aslında. Gece uykuda da olsa emsin de, razıyım...
- Özgür annenin elasının doğumgünü geliyor. Hiç unutmuyorum bloğuna sayaç koymuştu. Elanın doğumgününe kaç gün kaldığını gösteriyordu. 253 günü falan görünce oooy daha ne çok var, nasıl hevesle bekliyordur şimdi diye düşünmüştüm..Şimdi ben hesapladım, bizim kuzukulağın doğumgününe 226 gün varmış. Büyük maymununkine 68 gün. Hep büyüğün doğumgününde küçük 7 aylık olacak diye seviniyordum. O günlere de az kaldı şükür...
- Şimdilik burada kesiyorum. Aslında bi yazasım var, bi yazasım var...

Not: Fotoğrafı araba kullanırken çekmedim. Sağ koltuktaydım :)

10 Aralık 2009 Perşembe

DANGOZUM, DANGOZSUN, DANGOZ

Adama dedim ki:
Benim 20 dakika serbest zamana ihtiyacım var. Biliyorsun bebeğim var 4aylık. Onu emziriyorum ben...
Derken lafı ağzımdan aldı.
“Oooo, you can do, I dont want to see it...” (Aman aman yapabilirsin tabi, hiç görmek istemiyorum bu manzarayı gibi bi anlam çıkıyor söyleyiş tarzından)

Allllaaam bütün dangozlar beni mi buluyor? Sanırsın şlak diye memeyi çıkartıp yanında emzirecem. Hayır işin garibi ortada bebek yok birader farkında mısın? Bi dur, bi dinle, bişey izah etmeye çalışıyoruz burada...

8 Aralık 2009 Salı

BİN ATLI O GÜN AYGIRLAR GİBİ ŞENDİK

"Poğaçaya geeeeeel, sıcacık yeni çıktı fırından"



Sevgili günnnüüük...
Nasıl oldu anlamadım, ammaa hayatımda değişen hiiç bişey olmamasına rağmen, benim terellelilerin bir kısmı kayboldu. Hani bakıyorum ne değişti, ne oldu. tek değişen yaşım anasını satayım. 35te keramet mi vardı da erdim birden? Hani bebekler bazen 40’ı çıkınca mucizevi bi şekilde değişir ya, o hesap. Ben de 35’inde insan-ı kamil mi oldum nedir???

Misal eskiden, önceki günden 10cc eksik süt sağınca, “böhü sütüm bitti, çocuğum kof mama çocuğu olacak” diye dertlenir, ağlar, tosur tosur burnumdan solurdum. Şimdi bakıyorum, sağabildiğimi sağıyorum. Amaaan diyorum, buna da şükür, doymazsa kalanını mama içer. (bu arada ilk örneği süt ile alakalı bi konudan vermem, ne kadar değiştiğim konusunda şüpheler uyandırmıyor değil)

Bir başka misal eskiden çocuğun kilosuna takardım kafayı. “Ah ulan ah yine az kilo almış. Besleyemiyorum ben bu çocuğu” diye günlerce zırıldardım. Bu ay rekor kırmış, 440gr almış yavrım. Şimdiye kadarki en kötü skor. Ama ben, “amaaan anası şişman, babası şişman, zayıf olsun, canı içinde olsun” diyorum, anneannemin deyimiyle...Ama gerçekten, çocuk neşeli, gelişimi güzel, ee napayım, birkaçyüz gram eksik oluversin. Kilosunu 6 aylıkken ikiye katlamayıversin. Kilo:6340, boy 63.5cm bu arada...etiyopyalı kuzum benim...

Cuma günü küçük kuzunun doktor kontrolü vardı. Efenim kaptık yavruyu götürdük. Ben hedede hödödö sorularımla doktoru bayarken, çocuk yine cooort kaka yaptı. Ne hain evlat yahu, geçen kontrolde de aynısını yapmıştı. Kaka yapmasa, çiş de vardı bezde, kesin 100 gr daha fazla çıkacaktı en az. Eşim bir kızdı, bir kızdı. Güya o da hiç takmıyor! ya kilo konusunu. “Sen gereksiz sorularınla vakit geçirtmesen çocuk iyi kilo almış çıkacaktı” diyor. Gereksiz dediği soruların %90’ı yine sütle ilgili. Kilo alımı için, “bu ay büyük hastalık atlattı, az kilo alması gayet normal" dedi tohtur beyimiz... bu ay pek sevdim kendisini, yanaklarını sıkasım geldi. 2.ay kontrolünde nedendir bilmem gıcık olmuştum. Herhalde benim heyheylerim üstümde olduğundan böyle hissettim. Adam 7 yıldır aynı adam.


Bu arada doktor “dönüyor mu” diye sordu. Şimdi birkaç kere sırtüstünden yüzükoyuna döndü ama öyle fıttırı fıttırı seri bi şekilde dönmesi yok. Hemen olaya klasik tavrımla yaklaştım:

Ben: Doktor bey, dönmesi mi lazım? Hani dönüyor dedim ama, tesadüfen dönmüş olabilir. 1-2 kez gördüm onu da, bir daha yapmadı.
Dr.: yok yahu, tesadüf mesadüf, dönmüş ya işte.
Ben: Yani seri bi şekilde dönmesi gerekiyorsa, öyle dönemiyor, çalıştıralım mı çocuğu
Dr. :ehehehe yine buldun takacak bişey.
Ben: Olur mu, olimpiyatlara hazırlıycam ben bunu, ehi...

Bu arada, akşam eve geldik. Vatandaşı bizim yatağa sırtüstü bıraktım. Elimi yıkadım geldim, baktım hoop dönmüş!!!! Konuşmalardan alındın mı a kuzum???
Hafta sonu sürekli döndü. Ben de oyuncak buldum ya artık. Habire kuzu çevirme gibi, döndürüp döndürüp zevklendim.
Büyük kızım sırtüstünden yüzükoyuna 4.5 aylıkken dönebilmeye başlamıştı. Bu çelimsiz ya, daha erken döndü.

Sonracığıma, ek gıda serüvenimiz başladı. Sadece muhallebi verdi. Milupa sütlü pirinçli...15 gün sonra meyve başlayacağız. Cumartesi akşamı ma-aile kamera ile ilk muhallebisini yedirdik. kameraya ablası çekti. “şimdi huzurlarınızdaaaa...” diye sunum da yapmayı ihmal etmedi. Küçük kuzum, pek sevdi muhallebiyi. Yutma konusunda sandığımdan daha becerikli çıktı. İlk gün 4-5 kaşık yedirdim. 2.gün 10 kaşık civarı. Anlamadığım, kutunun üstünde 130ml suya 5 kaşık diyor. Ben 30ml ile hazırladım. Onu bile bitirtmedim. 4 aylık bebek ne kadar tüketebilir ki bir öğünde. Kaç cc hazırlamalıyım, unuttum ben 7 yıl oldu. doktora bir sorayım bunu. 5 kaşıkla hazırlanmış muhallebi bizim bıdık için çok bence. Neyse de yalana yalana, güle güle yedi muhallebiyi maşallah kırk bir kere...tabi anası aylardır tatlıları, helvaları, kompostoları götürüyor süt olsun diye. Çocuk anne sütünden alışık şekerli tatlara. Sen ye cheesecakeleri, ye tiramisuları, ye pastaları. 2 ay sonra ver kerevizi, ver brokoliyi çocuk yemeyince aaaa yemiyor nedeeeen, diye dertlen sonra...Bakalım çorba, yemek faslında neler olacak görüciiiiiz.

Bugün dünyaları içmiş bu arada. Normalde tüm gün içtiği sütü, öğleye kadar bitirmiş. Şimdiye kadar tam onun içtiği kadarı sağıyordum. Birebir gidiyorduk. Bugün gerisinde kaldım ilk defa. Ee artık miniğim büyüyor. Büyüme atağı da olabilir diye düşündüm.

Ordan burdan yazdım ama genel anlamda 4.ay kontrolumuz çok iyiydi. Doktorumuz sütümün yeterli olduğu konusunda bana telkinde bulundu. Emdikten sonra ağlarsa mama teklif edeyim mi, sütüm azalıyor nasıl arttırabilirim, şeklindeki artık bence de iç sıkan sorularıma hayır diye cevap verdi. Sen ona yeten sütü üretebiliyorsun. Muhallebiye de başla yeter dedi nokta...eşim de karşıdan sürekli kaş göz ederek konuyu kapatmamı istediğinden artık sustum. Evet baylar bayanlar. Şükürler olsun %90-95 anne sütü vererek 4 ayı tamamlattım ben bu kuzuya. Bundan sonra ek gıda serüveni de başlayacak. 2 ay daha ağırlıklı anne sütü verebilirsem ne ala. Veremezsem canım sağolsun. Alooo süt mafyası, duydun mu? Başta kayınannemm...her seferinde “aman babası da 4 ay içti, sonra bıraktı, babasına benzeyecek herhalde” dedi. Moral vermek yerine...

Herhalde ek gıdaları yiyebilecek olmasının getirdiği bir adamsendecilik bir boşvermişlik var artık üzerimde. Çocuk biberon maması içmesin ama muhallebi, meyve, çorba alsın. Böyle saplantılıyım işte. Salağım salaaak...

Cumartesi büyük kuzuyu baleye götürdüm. Dün de evde danalar gibi tepişerek oynadık. Babasına pis pis şakalar yaptık. Digitürkte kaydettiği program adlarını değiştirdik. Grey’s anatomy kaydetmiş mesela, onu “gıcık ...”, entourage’ı “kıro ...” CSI Miami’ yi “Hadi leynn” olarak değiştirdik. Kuzum gülmekten bayıldı bunu yaparken. Farkettirmeden yazma çalışması yaptırmış oldum eğlenerek, ne akıllıyım yahu...Sonra kovalamaca oynadık. Ama çıldırdı oynarken. Bu hafta sonu süt takıntılarımı artık geride bırakıp ona vakit ayırınca, nasıl mutlu oldu. son günlerde tavan yapan huysuzlukları minimuma indi.

Küçük kuzudaki bir başka gelişme, artık şirret şirret bağırmaya başladı. Ama ne bağırmak, daha doğrusu çığırmak denir böylesine. Eiiiiiii, aaaaaaa, iiiiiiiii, sevinçten mi kızgınlıktan mı yapıyor artık anlamadım. Oyuncaklara acaip ilgi duyuyor artık. Hey yavrum hey, ser oyun halısını at üzerine günleri geliyor sanırım artık sevgili günnük...

Bu arada eşim bana tamtur alacak diye nafile bi beklenti içine girmişim. (yuh ayıp ayıp, söyleme bari) ayakkabı almış çok güzel bi tane. Tamturu 60 kilonun altına düşersem alacakmış. Hem de hangisini beğenirsem...yemişim tamturunu, verilen paraya acıyorum aslında ama hoşuma da gidiyor anasını satayım. Taklitleri var ya bunların, en iyisi onlardan almak. Ben anlamam karşıdan görsem taşı gerçek mi değil mi. Du bakayım ben bi el atayım bu işe...


60 kilonun altına inemeyecek olmayı sessizce kabullenmiş gördüm kendimi bu arada....

Neyssseee işte böyle böyle geçiyor günler. Bu hafta işte psikopat hafta. Gavuristandan bir sürü misafir geliyor. Şimdi işin yoksa onlara ehm, yu nov, ay em birestfiiiding, dets vaay şeklinde durumu açıklamam ve sağım işlerimi organize etmem gerek. Elin adamı inşallah mel mel bakmaz suratıma. Bakarsa getirip odamdaki devasa pompayı adamın göğüslerine takmak suretiyle izah etmeyi düşünüyorum zira...bu hafta da bi geçse şöyle...

4 Aralık 2009 Cuma

Bugün Benim Doğumgünüm


Tarihe not düşmek adına yazıyorum. Bugün ben 35 oldum.

Yolun yarısına bile gelmedim ama henüz...

Bugün ben, 2 çocuklu, ruhu 5 kendisi 35 yaşında bir kadın oldum...Koskoca, kerli ferli, bıngıl bıngıl, herşeyi kafaya takan ama kendisi hükümet gibi bir kadın oldum...

Bana en güzel hediye 2 çocuğum ve sevgilimle, uzuuuun, mutluuuu, sağlıklıııı bir ömür diliyorum kendime....

2 Aralık 2009 Çarşamba

AİLECEK DOMUZ GRİBİ GEÇİRDİK

Ailecek kabus gibi günler geçirdik sevgili günlük.
2 hafta önce Cuma akşamı büyük kuzum ateşlendi. Cumartesi doktorundaydık hemen. Büyük ihtimal domuz gribi, izleyelim dedi doktoru. Hemen bebeğin odasını ayırdım. Kıyafetlerimi bile değiştirdim onun yanına girerken. Bu arada büyük kuzumun durumu kötüleşti. Gece ateş, ibufene rağmen 40lara çıktı kulaktan. Ateş düşürücüye rağmen ateşin düşmemesi, ikinci kere başıma geliyor. 2.5 yaşındayken 6.hastalık geçirdiğinde olmuştu bir de. Baktık ateş artıyor, verdiğimiz son çare damlayı da kusuyor, kaptık acile götürdük. Orada iğne yaptı doktor ve iğne ile düştü ateş.

Dakikada bir kollarında atletli bir çocukla koşan koşana idi acile. Moralim bozuldu. Kınalı kuzum, yanakları pençe pençe kızarmış, pijama ve atlet ile, gecenin birinde uykusuz ve huysuz, bekledi ateşinin düşmesini. Beraber dev akvaryuma bakarak, ellerimizle oyunlar oynayarak, sürekli alnını öperek bekledik.
Ertesi gün de hiç çıkmadı ateş. Ailecek mutluyuz tabi ama ben tetikteyim, küçüğüm daha pek minik ya. O yüzden. Bu arada bizim yatak odasında hapis hayatı yaşıyoruz onunla. Ama nasıl mutluyuz. Tam bir tatlı hayat. Sakin sakin emiyor, uykular uyuyoruz beraber. Fırtına öncesiymiş meğer...Arada büyüğüme bakıyorum. Onu babası ve anneanne idare ediyor, ben küçükle haşır neşirim. Derken Pazar sabaha karşı 6 gibi küçük kuzumun da yanmaya başladığını farkediyorum. Kendisi de huzursuz, ağlıyor. Emmek istiyor, aç, ememiyor. Uyumak istiyor, uyuyamıyor. Gözleri bulanık bulanık bakıyor.
Bu arada büyük kuzu uyanıyor, bakıyoruz, onun da ateş çıkmış yine.
Allah’ım kabus gibi...
Yaşadığım çaresizliği, acizliği, acıyı anlatamam....
Yalvar, yakar acil randevu ile doktorumuza gidiyoruz.
Test yapılıyor, bingo ikisi de domuz gribi.
Bu arada ortalık hasta çocuk kaynıyor, çoğu da domuz gribi diyor sekreter.
Ben birden sakinliyorum. Her durumda zırlayan ben, panik olan ben, inanılmaz rahatım. Sonunda oldu psikolojisi midir bilmiyorum artık.
Espriler yapıyorum. Şarkılar söylüyorum, moral veriyorum. Ooh diyorum, yırttık artık, bu kış rahatız, alışveriş merkezine gidememe stresinden kurtulduk diyorum...
Doktor tamiflu tedavisine başlıyor ikisine de. Bebeğe şurubunu vermek gerek ama şurup piyasada yok. Nasıl stres oluyoruz yine. Ama dostlarım sağolsun, bana buluyorlar şurubu.
Şimdi anlatması kolay ama yaşarken neler hissettim bir ben bir Allah bilir. Ömrümden ömürler gitti.

Büyük kızımı ateş düşürücü şurup, tamiflu ve antibiyotik ile, küçük kızımı tamiflu ve ateş düşürücü fitil ile tedavi etmeye çalıştık. Şükürler olsun, fazla uzun sürmedi. 1 gün sonra annem ve ben de hastalandık. Ağır bir grip gibi geçiyor bu pis hastalık. Annem epeyce hırpalandı. Bense yatamadım bile. İki kuzum hasta, annem hasta, nasıl yatayım. Canımı dişime taktım. Allah da sabrını verdi sanırım.

Ama acısı sonradan çıktı. Öyle depresif ve kötü bir bayram tatili geçirdim ki, kabus gibiydi. Üstelik ortada hiçbir sebep yokken. Sanırım o kadar sıktım ki kendimi. O kadar bastırdım ki duygularımı, onun acısı çıktı...
Gazetede, televizyonlarda her gün ölüm haberlerini duyarken, bu hastalık bizim evimizin içindeydi. 7 yaşındaki kızımda, 3 aylık bebeğimdeydi. Düşüncesi bile çıldırtıcı. Neyse geldi, geçti.
Bana bıraktığı en pis miras, zaten az olan sütümün daha da azalması oldu. bebeğim ememedi, hastalıktan sağmaya fırsatım olamadı. Şöyle bir uzanmaya bile fırsat bulamadım değil süt sağmak. Bu da sütümü iyice azalttı. Sonra toparlayınca sağmaya falan çalıştım ama nafile. Ne yapsam da artmıyor artık. Hele bugün dünden bile daha az sağdım ki, dünün randımanı da yeterince kötüydü. İçim sıkılıyor düşündükçe. Ama daha ne yapayım bilmiyorum.

Oysa tam grip öncesi haftası yavaş yavaş rayına oturtmuştum işlerimi. Epeyce iyi de sağım yapabilmeye başlamıştım. Bebişim gece uykularını güzel uyuyordu. Tam o dönemde yazacaktım işte, nihayet güzel şeyler de olmaya başladı diye. Yazamadan hayatımız kaydı. Anne olmak işte bu dönemlerde çok zor. Çocuğunun hastalığı bir ebeveynin hayatında olabilecek en kötü dönemlerden biri. O çaresizlik duygusu ömründen ömürler götürüyor. Ben o kadar metanetli bir insan değilimdir. Ama artık 7 yaşında, herşeyi anlayan, duyguların farkında olan bir çocuğum var. İçim acısa bile gülmek zorundayım. Çünkü benim yüzümde gördüğü en ufak bir panikte, o daha çok korkuyor. Sarı papatyam benim. Üzüldüğü zamanlar, “canım çok sıkıldı benim” demeye başladı. Duygularını böyle tarif ediyor. Çok haklı, üzüntü, yürek burkan, iç sıkan bir şey.
Sütümün azalmaya başladığını farkettiğim için bayram tatilini çok kötü geçirdim. Toparladıktan sonra sağım falan yapsam da nafile, eskiye dönemiyorum ki eski günlerde bile azlığından şikayet ederdim. Şimdi %40 düştü resmen. Bu ay ek gıdalara başlayacaktık zaten. sanırım formül de alacak artık bol bol.
Ne diyebilirim ki. 2 kuzum da hastayken, kendim de hastayken, sütü düşünemedim bile. Hatta o dönemlerde ne kadar anlamsız şeylere takmışım, bir iyileşeyim süt umurumda bile olmayacak dedim. Hoş öyle olmadı. Yine çok üzülüyorum böyle olmasına ama bu durumda artık elimden birşey gelmiyor. Ben herhalde yapabileceğimi yaptım. Hatta duyan herkes beni ayıplayacak ama, artık geceleri yanımda yatırıyorum miniğimi. Sırtımı arkadan yastıkla destekliyor, memeyi de ağzına tıkıyorum. Yanyana öyle uyuyoruz. Arada emiyor cuk cuk. Çok hoşuma gidiyor emdikçe. Gündüzleri emmede problem çıkarıyor çünkü süt iyice azaldığından. Ben de emebildiği ender anlar uyuduğu anlar olduğu için, olabilecek en kötü ebeveynliği sergiliyor, memede uyutuyorum sürekli çocuğu. Sonuçta benim uyku kalitem de bozuluyor, uykusuz ve her tarafım ağrır vaziyette kalkıyorum yataktan. Ama tüm gece azar azar da olsa emiyor kuzum benim. Memeyi bıraktığı vakit, beşiğine koyuyorum. Bazen de yanına uzanıveriyorum. Tüm bunlar çok kötü uyku alışkanlıkları olarak elime patlayacak, hatta patladı bile biliyorum ama emzirmek benim zayıf karnım. Emzirebilmek için herşeyi göze almışım artık. Yeter ki 2 yudum daha fazla süt alsın.
Bu kadar da takıntılıyım bu konuda. Büyük kızım bile farketmiş bu süt takıntımı. Geçen gün nereden konusu açıldıysa, cennette şöyle yaparsın, böyle yaparsın diye konuşuyordu. Bana kalktı şöyle dedi, “ooh sen de artık cennette bol bol süt sağarsın” bir tanem kuzum, ilk gözağrım. Beni şu sıralar en mutlu eden şeyin bol süt sağmak olduğunu düşünüyor.

Yavru kuşum benim, bu konuya bu kadar önem vererek seni geri plana atışım, içimde öyle bir yara ki anlatamam. İlkokul 1desin, ilgiye en ihtiyacın olan dönemde, ben o kadar az varım ki yanında. Ödevlerini yalnız yapıyorsun çoğu zaman. Halbuki bakıyorum herkes anneyle yanyana yapıyormuş sınıfında. Ben yanına otuyamıyorum bile. Ama bu da bir hastalık mıdır, birşeylerin uzantısı mıdır bu süt takıntısı anlamadım. Kurtulamıyorum. Oysa şaka maka bebeğim 4 aylık oldu ve çok az mama takviyesi alıyor. Kilo alımı da hastalandığı zamana kadar iyiydi. O zaman kontrol ettiğinde 10 günde gayet güzel kilo almış demişti doktorumuz. Ama şimdi o günden bugüne gram oynamıyor ibre. Yine durdu. Ama kiloyu takmamayı başarıyorum artık.
Bu arada 4 gün sonra 4 aylık olacak bebeğim, neler neler yapıyor artık.
- kahkahalar atıyor, çığlıklar atıyor
- kendi kendine söyleniyor. Aaa, uuu, iii, agguu, aggi ,eennni, bürrr bir sürü kombinasyonu var.
- hemen gülüyor. Çok lokum çok.
- uykusu geldiğini çok güzel belli ediyor.
- artık nesnelere uzanıp eliyle tutuyor, hemen hoop ağza götürüyor.
- dönme çalışmalarına başladı, sırt üstüden yüzükoyuna birkaç kere döndü. Eli altta kalıyor ya, onu da kurtarmayı bir öğrense...
- destekle oturuyor
- kafa ibibik gibi, mutlaka oturur pozisyonda olmak istiyor kucağımızda.
- acaip salyası akıyor, eller hep ağzında
- kendisi ile konuşunca eller kollar çılgın gibi hareket ediyor
- kucakta ayaklarının üstüne bastırınca kısa süre ayakta duruyor.

Bakalım Cuma akşam kontrol var. Doktor bizi artık ek gıdalara geçirecek. Muhtemelen bu ay 300gr falan alabildik. Galiba muhallebi, yoğurt ve meyve püresi ile başlayacağız. Belki bu dönem kilo alımına iyi gelir, ben de moral buldukça sütüm artar. Bunca hastalık derdini geride bıraktıktan sonra, artık süt diye üzülmemem gerek. Her işte vardır bir hayır değil mi???
.....
Mevla görelim neyler
Neylerse güzel eyler....




9 Kasım 2009 Pazartesi

ÇALIŞMAYA BAŞLADIM

Buraya 2 gün önce yazsaydım çok güzel bir yazı çıkabilirdi günlükcüm. Ama bugün Pazartesi, bugün ben pek bi kötüyüm.
Geçen hafta başında işe başladım. Çok mutsuzum be günlük...
İsteğim ömrü billah evde oturup, sabah sabah seda sayan kadınına dönüşmek değil. Bir 6 ay evde olabilseydim, kuzucanımı 6 aylık edebilseydim, büyük kuzumu 6 ay okuluna yollayıp, gelişini görebilseydim...
Çok değildi yani isteğim, bu kadarcıktı. Sonrası yine çalışsaydım. O zaman da kolay olmayacaktı ama ruhum, vücudum biraz daha dinlenecekti. İşleri biraz daha yoluna koymuş olacaktım. Çok yorgunum be günlük.

Daha 3 aylık kuzu, pek küçük, anne memesinden ayrılmak için pek minicik daha be günlük. Gündüz işyerinde, bilgisayarda çocuklarımın fotoğraflarını açıp, göğüslerimi makinaya takıp, ağlayarak sütümü sağıyorum. Ben mekanik bir aletle haşır neşirim 3 aylık kuzucuğum yerine...O garibim de evde plastik bir biberondan içiyor sütünü annesinin sıcak göğsü yerine.

Acaba ondan mı geceleri sürekli mızırdanıp, göğsümde kalmak istiyor sence günlük?
Tracy mracy hak getire deyip, tüm gece göğsümde tutabilirim onu aslında ama, benim de işim zor...tüm gece onu emzirmelere kalkıyorum. Sonra sabah 7’ de son emzirme seansına başlıyorum. Genelde tek göğsümü emmiyor, uykuya teslim oluyor. Kalkıyorum, büyük kuzumun hazırlanmasına yardım ediyor, saçlarını yapıyorum. Onu öpüp koklayıp okuluna gönderiyorum. Sonra hızlıca bir kahvaltı edip, hazırlanıp evden çıkıyorum. 80 km araba kullanıp işe geliyorum. Hemen bir posta sağım yapıyorum. Sonra bilgisayarımı açıp çalışmaya başlıyorum. Gün içinde 2 saatte bir süt sağıp, aralarda da toplantılara girip, çalışmaya çalışıyorum. Sonra akşam yine 80km araba kullanıp, karanlıkta eve dönüyorum. Koşa koşa kuzumu emziriyorum. Sonra akşam yemeğini yiyoruz, büyük kuzumun ödevlerini yaptırıyorum. Onunla vakit geçiriyorum biraz. Genelde küçük kuzu nöbetleşe kucağımızda oluyor. Sonra masalını okuyup yatırıyorum büyüğü. Fırsat bulursam bir duş ve sonra küçük kuzuyu emziriyor, uykuya geçişini sağlamaya çalışıyorum. O uyursa ben de uyuyorum hemen. Böyle geçiyor günlerim. Genelde uyku saatim 12-1’ den önce olmuyor. Gece uyanmaları vs. derken çok uykusuzum...

Sonra sağdığım süt miktarlarını kafaya takıyorum. Bugün mesela biraz az çıktı. Halbuki, pek iyi gidiyordu. Arkadaşın göğsünden çıkan miktarın, benden 1 ay küçük bebeği olmasına rağmen, benimkinin 2 katından fazla olduğunu görmek de pek moralimi bozdu günlük. Bu bizimkinden 1 ay küçük bebek, benim kızımın resmen 2 katı, yanyana geldiklerinde bizimki anahtarlık gibi kalıyor, minicik. Oysa bizimkinin de kilosu normal, boyu normal üzerinde. Ama yine de pek sıska işte, tombulcacık bir bebiş olmadı, olamadı...ben 2 saatte 1 ortalama 2 göğüsten 90 cc kadar süt sağıyorum. Arkadaş 180cc sağıyormuş. Hatta bugün sağdığım miktar 80cc’ye düştü. Hemen moralim bozuldu. Oysa büyük kızımdan biliyorum ki, bir süre azalır gibi olsa da sonra rayına oturacak...

Kuzuyu 3. ay kontrolüne götürdük. Yine 600grcık almış. Bu kadar çabama, emeğime, aldığım fazla kilolara, harcadığım paralara karşılık bu kadar aldırabilmişim. Ama doktor herşeyin yolunda olduğunu söyledi. 500gr altına düşmedikçe hiç müdahale etmeyiz dedi. Gelişimi de gayet iyi, herşey yolunda diye moral verdi. Zaten önümüzdeki ay ek gıdalara başlatacakmış bizi. Anne sütü ile güzel gitseydi, 6. ayda başlatacaktı. Büyük kuzumda da böyle yapmıştık. Ne yapalım...
Ben hastane tipi pompa kiraladım. Göğüslerimi biraz haşat etse de onunla sağım yapıyorum. Fil gibi yiyorum. Süt olsun diye yapmadığım yok. Emzirme danışmanından yardım aldım. 10 gün boyunca her emzirme sonrası sütünü sağ dedi. Ben ilk 3 gün yaptım. Sonra gece seanslarında kalkıp süt sağmak zor geldi. Zira sağım yapınca cin kesiliyorum, uykum açılıyor. Şimdi bir de işe başladım. Uykusuz araba kullanamam, üstelik uykuya da ihtiyacım var diye, sağma işini düzenli yapamadım.1 hafta dolmadan kestim neredeyse. Ondan mı azalıyor bilmiyorum. Yine herşeyde kendimi suçlama eğilimindeyim. Ama uykuya da çok ihtiyacım var. Uyumak istiyorum, yalan yok. Gece sağım yaparsam uykum bir açılıyor, dalamıyorum sonra...

Nerede eski ben, nerede....bakıyorum buraya sürekli bunalım bunalım yazılar yazıyorum. Hakikaten nerede eski ben, ne zaman geri gelecek? “çok komiksin anne” diye kızımı ne zaman güldürebileceğim yine?
Halbuki küçük kuzum neredeyse kahkaha atıyor artık. O kadar güzeldi ki hafta sonu. Mınış mınış kucağımdaydı, hele dün, izmir kapkara kararmış, yağmur indirmişken, koyun koyuna uyuduk onunla. Büyük kuzum da içeride gitarıyla “benim annem, güzel annem” şarkısını çalıyordu. Uyuyacağını bilsem onu da alacaktım koynuma.

Ahh günlük ahh, ilk haftalarda bu günleri düşündükçe gelebileceğine inanamıyordum. Oysa şimdi tam özlediğim günlere kavuştum. En zor dönem olan ilk 3 ay bitti. Ama korkularım, endişelerim, üzüntülerim bitmedi. Yine anın tadını değil bokunu çıkarıyorum her zamanki gibi...

Şimdi de domuz gribi korkusu sardı mesela. Cumartesi bebişimi gezmeye çıkardım, komşulardan birisi tuttu, yüzünü elledi kızımın severken. Ben de diyemiyorum hemen, ellemeyin, dokunmayın diye basiretim bağlanıyor. Her gören bir dokunma ihtiyacında nedense. Bir mağazaya giriyorum, tezgahtar kız elini tutuyor. Delireceğim. Herkes potansiyel virüs taşıyıcısı gibi geliyor. Oysa büyük kuzum, hergün mikrop yuvasına girip çıkıyor. Okuluna yani...Allah çocuklarımı korusun diye dualar ediyorum. Çok da psikopata bağlamamak gerek. Yoksa insan kafayı yer...

Ay ne uzun oldu yine. Aylarca yazamayınca, böyle birikiyor ve oradan buradan şuradan oluyor yazılar.

İşte böyle sevgili günlük. Söz ver bana, bi dahakine şöyle eski ben gibi, gırgır, mutlu, şamata bir yazı yazdıracaksın bana tamam mı? Söz ver tamam mı???

3 Ekim 2009 Cumartesi

anne sütü takıntım var a dostlar

valla sevgili günlük ne sen sor, ne ben söyleyeyeyim...
bugün 2. ay kontrolumuz vardı. 1 ayda 730 gr almış ve 5.280 olmuşuz. yine kilo alımı alt sınırda.
meme emme krizleri tam gaz devam. memeyi 3 dakika emip ciyak ciyak ağlıyor.
doktora göre süt az geliyor ona sinir oluyor.
peki çözüm, sağıp biberonla vereceğim, sonra da üstüne ilave mama yapacağım.
bugün hemen denedim.
gündüzleri hiç uyumuyor kızım, en uzun uykusu 15 dakika. bugün mamayı da tepince sandım ki hemen uykuya dalacak, nerdeee, derdi açlık değilmiş meğer. uyku konusunda en azından.
doktorda biraz emzirdim, sonra eve gelince sağdım, toplamda 110 cc süt çıktı. onu biberonla denedik, ittire kaktıra içti.
2 saat olmadan ağlayınca emzirmek istedim. yine sağ memeyi 3 dakika emdi, solu hiç emmedi.
yine sağdım bu sefer 30 cc süt çıktı. süt yok yani...
nasıl bir üretimdir anlamadım. sabah sağdığım ile arasında 3 kat fark var...
tabi 30 cc birşeye yaramayacağı için onu vermedim. 60 cc mama yaptım. yine tam bitirmedi.
doktor zaten doyduğunu anlaman için biberonda biraz kalmalı diyor.
"doktor ben bu anne sütüne kafayı taktım, mucize bir çözüm yok mu, ne olur söyle" diye yalvardım. çok sevdiğim 7 yıllık doktorumuz bu sefer biraz soğuk ve ilgisiz davrandı. "kadın kafasına sütüm yetiyor mu takıntısını soktuğu an sütü azalır" dedi. "ne yapmam gerekir" deyince de yapacak bir şey yok, takmayacaksın dedi.
buradan kaynanama teşekkürü borç biliyorum. daha kuzum 10 günlükken ve kütür kütür kilo alırken, ağladı diye bu çocuk kesin aç, süt yetmiyor, çekiyor çekiyor gelmiyor diyerek beynime bu fikri hiç aklımda yokken soktuğu için. tekrar tekrar aynı şeyi yazıyorum galiba burada da. çok içime işledi. lohusanın yanında nasıl söylersin bunu. üstelik cahil bir kadın da değilsin. babası gibi içmeyecek herhalde o da anne sütü deyip duruyor şimdi de emme krizlerimizi duydukça. insan moral verir, düzelir kızım der, geçer der, ne bileyim inanmasa bile moral verir. ben de öfkemi boşaltacak bir yer ve olayda bir suçlu arıyorum galiba...
valla ne diyeyim, süt olsun diye yapmadığım yok. bu sabah eşime dedim hatta, insan .oku süt yapıyor her gün bir avuç yemek lazımmış diye duysam onu bile yiyeceğim yakında, dedim de güldü.
alkolsüz bira, tahin helvası, still tea, hurma, rezene, günde 3 litre su...ne duysam deniyorum, yok artmıyor.
arefe günü tartıma götürdüğümde 15 günde 500 gr almıştı ve çok iyiydi. ondan sonra bu olayı kafaya da takmadım, ama son 15 günde 280 grcık aldırabilmişim sadece...
ama artık yapabileceğim bundan öte birşey yok. sürekli emzirmeye çalışıyorum. orada sakin diye aspiratör altında emzirir oldum artık. herşeyi yapıyorum. daha ne yapayım. ne yapayım...benim elimden geleni bu...
umarım böyle de olsa 6 ay anne sütü içebilir yavrum. 2. ayın son 2 haftası gerçekten krizli geçti. bakalım belki mamayla desteklenince sütüm de yoluna girer. zira tracy kitabında böyle bir örnek vermiş...
6lı karma aşımızı olduk. ağızdan da rota aşısı olduk. bu ay içinde sağlık ocağına gidip verem aşımızı yaptıracağız. büyük kızımda karmalar 5li idi. kalan 1 aşımızı da 3. ayda yapacak, üst üste olmasın dedi.
gülücükler, ses çıkarma, kafayı çevirme gibi gelişim işaretlerini sordu. hepsi mevcut şükür. kalça ultrasonu yaptırdık benim kaşınmam nedeniyle, onda da sorun yok şükür...
geçen hafta hepimiz grip aşısı olmuştuk. büyük kız, koca, annem, ben. emziren annelerin grip aşısı olması gerekmiş...
şükür kilo hariç konrolümüz iyiydi...
bu arada 1 ekimde başlattığım bakıcı konusunda hayal kırıklığına uğradım. kadın çok fos çıktı. dün bebişi emzirip verdim, biraz uzanayım diye...kulağım da içeride. biraz sonra bir feryat, abooowwww diye...temizlikçi kadın koştu hemen, ne oldu diye. bakıcı "üzerime gustu eşşek sıpası" dedi. tüylerim tiken tiken oldu. zaten hiç güngörmemiş, yol yordam bilmeyen bişey çıktı. sürekli "ayyyy günebakan hanım, valla dirsek çürütmüşün ama yaşıyon, yaşıyon, biz nerdeee, bunların birini bulsak birini bulamayız" deyip durdu. daha ilk günden yaşadığımız hayata gıpta ile bakmaya başlarsa işimiz iş. böyle tipler, sonrasında seninle aşık atmaya kalkıp, maaşıma zam, senin canın can da benimki patlıcan mı demeye başlıyor. ben de "eee dedim, kolay değil, her gün 80 km yol yapıyorum işe gitmek için kamyon şöförü gibi, bir de gidip çalışıyorum, ekmek parası için, para kolay kazanılmıyor" dedim...kadın hiç güngörmemiş, kocasına bizi "ayy bir görsen, her öğünde herkes ayrı tabaktan yemek yiyor" diye anlatmış. bu bile kadına lüks gelmiş. ben de nereden buldum böylesini bilmem. kızım ağlıyor, ona "neeee, niye ağlıyooon" diye bağırıyor. bağırmak dediysem, ses tonu öyle işte...offf sonuçta bakıcı işi sil baştan. vaktim de azalıyor.
işyerinden arayıp evde oturmaya fazla alışma, yavaştan dön demeye başladılar.
oysa ben daha evde hiçbirşeyi yoluna koyamadım.
gündüzleri hiç uyumuyor huysuz tavşanım. böyle huysuz olursa hiçbir bakıcı bakmaz diye endişe ediyorum. sürekli kucakta, bırakırsan mızıl mızıl.
amaaa şükürler olsun yarabbim, kolik ağlamalarımız azaldı. şeytan kulağına kurşun. tık tık tık tahtaya vurdum, kıçımı kaşıdım...
ve bilinçli gülümsemeler nasıl çoğaldı artık.
gece saat 4te emzirirken cooort diye kaka yapıyor mesela. gözümden uyku akarak altını değiştirirken, bana sesli sesli aguuu agguaaaa diye gülünce tüm yorgunluğumu unutuyorum. yok yok tümünü değil de, birazını unutuyorum.
hala çok uykusuz ve yorgunum. kadın doğumcum kontrole gittiğimde halimi hiç beğenmedi. eşine söyle, bebeğe akşamları mama verin, seni uyutsunlar biraz dedi. sütüm gidecek diye ödüm patlarken, siz ne diyorsunuz dedim, bu arada lohusa kanamalarım ara ara devam ediyor. rahim hala kendini toparlayamamış. sebep, stres, yorgunluk...her kapı strese açılıyor anasını satayım. pasiflora iç bir süre dedi çare olarak...
büyük kuzuşkom okullu oldu. şimdilik fena gitmiyor. ödev yapmaya ikna edene kadar canım çıkıyor yalnız. kardeşi ile maşşallahı var. çok seviyor. herkes onun kardeşini kıskanıp kıskanmadığını soruyor. hayır çok şükür, iyi hazırlamışız ve doğru davranmışız demek ki, çok az sorun yaşıyoruz. eee o kısımda bari biraz talih yüzümüze gülsün artık. arada doğru yaptığımız şeyler de var demek...
bakalım, 3. aya giriyoruz 3 gün sonra, bu ay önemli. bu ay anne işe başlıyor. evdeki saltanat sona eriyor. işsiz kalma durumu olmadıkça sanırım görüp göreceğim en uzun tatil buydu emekliliğe kadar.onun da 2 ayını bok ettim, umarım son haftalar daha iyi geçer, umarım şansımıza iyi bir bakıcı düşer. umarım sütüm artar, umarım bebişim güzel kilo alır.
hepsi bir yana, umarım tüm aile sağlıkla geçiririz bu zamanı...

12 Eylül 2009 Cumartesi

HERŞEY KÖTÜYE GİDİYOR

40 ının çıkmasına ramak kala herşey ama herşey daha kötüye gidiyor.

o kadar çok ağladı ki dün, perişan olduk ailecek. sabah 2den gece 2ye kadar ağladı ve doğru dürüst uyumadı. meme emerken kriz çıkardı.

o ağladı, ben ağladım.

emzirmek şu bebeklik döneminde tek isteğim, neden olmuyor diye ağladım.

herşey düzelecek diye beklerken neden daha kötüye gidiyor diye ağladım.

temizlikçinin 23 gün küçük torunu, emip uyuyor, uyanıp emiyormuş, benimki neden öyle olmadı diye ağladım.

ne para, ne pul, ne zenginlik, ne başarı, şu günlerde tek dileğim yavrumu sütümle besleyebilmek, bu kadar masum ve kimseye zararı olmayan bir dileği gerçekleştirmek için, elimden gelen herşeyi yapmama rağmen, neden olmuyor, neyi yanlış yapıyorum diye ağladım.

gündüz hiç olmazsa 1 uzun uyku yapardı, onu da bıraktı diye ağladım.

büyük kızım okula başlıyor ve bu mutlu günlerini ağlayan bi anne ile geçiriyor diye ağladım.

evde şenlik havası olması gerekirken, matem havası var benim yüzümden diye ağladım.

2 memeyi de reddeddikten sonra yaptığımız mamayı da içmeyen kardeşini görünce, "anne demek ki senin sütünü içmiş" diye bana moral veren, yaşı küçük, yüreği ve aklı kocaman kızıma sarıldım ağladım.

Allah'ım yardım et, bitsin bu zor günler artık diye ağladım.

40 takvimi yapmıştık, her geçen güne neşeyle bir çentik atıyorduk kızımla. mutlu sona bir adım daha yaklaştık diyorduk.

ama ne mutlusu, her geçen gün daha da kötüleşiyor herşey.

artık memede uyuma günleri bitti. memedeki tüm seanslar ağlama ile bitiyor. doktor süt azalınca kızıyordur, emme bitince mama verin diyor.

önceden her ağlamada memeler sakinleştirici idi. hatta eşim, senin en büyük silahın derdi. artık o da yok.

dün tek becereceğim şey, emzirmek idi, onu bile yapamıyorum diye ağladım.

gün içinde yemediğim, içmediğim şey yok. öyle ki, kaç kutu still tea bitirdim doğumdan bu yana bilmem. ama yok yok... olmuyor. yaşımdan mı, kaygılı oluşumdan mı bilmem, arttıramıyorum sütümü. ben süt olsun diye yediklerimle fil gibi olduğumla kalıyorum.

7 gündür artık memeye de tepkili.

2 gündür de ağlama krizleri had safhada. uyutamıyoruz. 5 dakika uyuyor, ağlayarak açıyor gözlerini.

şimdi de annemin kucağında, annem uğraşıyor.

benim göğüslerim düzgün süt vermeyi bile başaramadığı için ben hiçbir işe yaramayan etkisiz elemanım.

üstelik ağlayarak, depresif olarak herkesin moralini bozuyorum.

lohusalığın başında, kulağımın dibinde bir ses, atlasana şu balkondan, kurtulacaksın deyip durmuştu. atla, hadi atla...resmen sürekli kulağıma fısıldıyordu. atla, kurtul...kızlarımı düşünüp kovdum bu sesi...

içime burgu gibi birşey yapışıp duruyordu, yüreğimi sıkıp sıkıp bırakmıyordu.

hormonlar dedi doktorlar, inandım. 40 güne hormonlar yerine oturacak, düzeleceksin dediler, inandım, düzeleceğime inandım.

düzeldim de...çok iyiydim, yazılarıma bakıyorum, onlar bile düzelmeye başladığımı gösteriyor. önceden daha mutsuzken, son yazılarım daha iyimser. ama ne olduysa şu son 2 günde, herşeyde başa döndük. yine lohusalığın başındaki gibiyim. herşey, her geçen gün yoluna gireceğine her geçen gün kötüye gidiyor.

dün akşam, o kadar ağladı ki artık, aspiratörde dahi sakinleşmeyince, acile gidelim bir baksınlar, bu çocuğun başka bir derdi var diye düşündüm. annemle eşim kızdılar.

ama yok böyle bir ağlama, aspiratör dahi avutmuyor, vaki değil böyle birşey...

ilk doğduğu hafta, günde 3er saatlik 2 uzun uyku yapardı. sonra bu uyku teke düştü, şimdi o da kalmadı.

ilk zamanlar, yatarak emzirdiğimde, hemen uykuya geçerdi. hatta ben de dinlenirdim o emzirme seanslarında, o lüksümüz de bitti...

sürekli Allah'ım yardım et diye yalvarıyorum. başka ne yaparım bilmiyorum.

okuyan arkadaşlar için not: lütfen kendinizi beni teselli etmek zorunda hissetmeyin. buraya içimi dökmek için yazıyorum. içimden geldiği şekliyle yazıyorum ki belki rahatlarım, belki ileride okuyunca gülerim, belki moralim düzelir diye...

9 Eylül 2009 Çarşamba

1 AYLIK OLDUK


Çekilenler unutulmasa, unutturacak güzellikler yaşanmasa, insan bir daha aynı şeye cesaret edebilir mi?
Bu günler de geçecek, tüm zorluklar geride kalacak. Bir gün bir dost meclisinde, kahkahalarla gülerek anlatacağım bu paranoyaları. Belki de bir gün bir yeni anneye akıl vereceğim. Bak benim de böyle böyle olmuştu diye...
Kuzum büyüyecek, tüm takıntılarımı unutacak, yine o günlerin tadını çıkaramamışım diye kahrolacağım.
Bir çocuğum daha oldu ve ben onun da ilk günlerini, hatta ilk 1 ayını rezalet geçirdim. Demek ki ben bu tip bir anneyim. Lohusalığa gelemeyen, bu stresi kaldıramayan biriyim...
Bir daha doğurmayacağıma göre, bir bebeğimin daha ilk ayını heba ettim. Anlamadım.

Evet, kuzum 1 aylık, hatta 35 günlük artık. Yavaş yavaş alışıyoruz birbirimize. Son günlerde, ağlamalara alışan ben, bu sefer süt miktarını taktım. Kızım sol memeyi emmiyor son 4 gündür. 5 dakika sonra avaz avaz ağlıyor memede. Hatta bazen her iki memeye de aynısını yapıyor, emmiyor. Sanırım süt az, yeteri kadar tazyikli gelmiyor, ona bozulup ağlıyor. Ben yine herşeyi felaketleştirme eğiliminde olduğum için, bu 4 günde zihnimde neler kurdum neler. Zihnimdeki felaket senaryolarına, kuzu emmedikçe, sütüm azaldı, sonunda kesildi, mamaya geçtik, bu olay bende iyice vicdan azabı yaptı. Hatta "emiyor mu diye soranlara ne derim ben" diye bile düşündüm. Emzirememek o kadar gurur kırıcı, o kadar ayıp birşey ki benim için...O derece sapıttım. Neyse bugün biraz daha iyiyim. Pırlanta gibi evlatlarını mama ile büyütmüş anneleri görünce sustum.

Kuzuya gelince, etrafa daha ilgili artık ve resmen gülücük atmaya başladı. Çok bilinçli değil, uzaklara bakarak gülüyor bazen, ilerideki birşeye bakıp da güler gibi. Bazen yüzüme bakarken dudaklarının kenarı kıvrılıyor. Mest oluyorum. İşte bunlar toparlamama yardımcı oluyor.

Aspiratör hala favorimiz. Nedensiz ağlamalarımızın sığınağı. Ailecek sofraya oturamıyoruz hala. Birimiz hanfendinin başında nöbetteyiz. Krize girdi mi hala sırtımdan terler boşanıyor. Hala misafirler konusunda gerginim, kendime güvenemiyorum. Birileri geleceğiz deyince felaket geriliyorum, düzenimiz bozulacak, ya onların yanında çok ağlarsa, ya yine emme krizi yaşarsak diye panikliyorum. Bu arada ben 35 yaşındayım, 20'li yaşlarında taze bir anne değilim, hani yazdım ki, kendim de okuyunca hatırlayayım, farkına varayım...

Dün de büyük kuzumun okulunda tanışma günü vardı. Gözlerim dolu dolu gittim. Öğretmeni ile tanıştık. Çok şeker birine benziyor. Umarım anaokulundaki kadar iyi olur talihimiz. İlkokul 1 çok önemli, hayatında bir dönüm noktası. Okul hayatını sevip sevmemeye karar vereceği yıl:)
Şansı, bahtı, zihni hep açık olsun yavrumun. Severek, mutlu olarak gittiği bir okulu olsun, önce mutlu, sonra da başarılı olsun...Kendisi şimdilik çok motive, hevesle pazartesiyi bekliyor. Anaokulundan 3 arkadaşı ile aynı sınıfta olması, çok samimi bir arkadaşımın oğlu ile aynı sınıfta olması da beni mutlu etti...

Dediğim gibi, bir gün, bir dost meclisinde yine, oof of, ne günlerdi, ne kadar manyaktım, neler düşündüm, neler yaptım diye anlatacağım bugünleri. Rakımdan bir yudum alıp, büyümüş, kocaman olmuş kızlarıma bakıp, gözlerim dolu dolu ama gülerek devam edeceğim anlatmaya. Yine yorumlarımla gülmekten kırıp geçireceğim etraftakileri...Bu hastalıklı düşüncelerin sahibinin ben olduğuma hayret edeceğim bir gün gelecek...Ben yine eski ben olacağım...




4 Eylül 2009 Cuma

SÜT MAFYASINA 1 KG KINA LÜTFEN

evet, tam 4 haftalıkkenki skorumuzu yazıyorum: 4.570 gr ve 55cm
doğum kilosu: 3.940 boyu: 50cm idi.
doktorumuz rutin mama takviyesi vermemekle beraber, doymuyor olabilir, sen de kafaya taktığın için sütün azalmış olabilir, daha çok alabilecekken, daha az kilo almış olabilir dedi. kilo alışı normal ama normalin alt sınırıdaymış tam tahmin ettiğim gibi...ağlamaların nedeni açlık olabilirmiş. nitekim mama takviyesini sıklaştırınca ağlamalar sanki daha azaldı. ne yapayım benim mandıra 35 inde ancak bu kadar süt verebiliyormuş.
süt mafyasına kına dağıtacağım. başta kayınvalideme. ilk aklıma o soktu sütün yetmiyor fikrini. bu fikir insanın beynine girmeye görsün zaten, düşüncesi bile yetiyor. lohusa insana en söylenmeyecek şeyi dann diye yüzüne söyleyen ve sütünün kaçmasına neden olan tüm insanları Allah bildiği gibi yapsın...kına yakın işte, yetmiyormuş sütüm, mama da vereceğiz, rahatladınız mı şimdi, şahsen ben rahatladım...mutlu olun, az geliyormuş süt, açlıktan ağlıyormuş çocuk, doğru tahmin etmişsiniz. zaten artsın diye geberdiğim sütüm de sayenizde azalıyormuş, negatif enerjiniz ve olumsuzluğunuz sayesinde hayatımı kararttınız ne kadar teşekkür etsem az...
doktora sütün rengi beyaz mı olmalı sarı mı, göğsün ucundan akmalı mı, göğüsler yumuşakken süt yok mudur türünden bayıcı sorular sordum. hepsini, sen bunları düşünme, rahat ol diye püskürttü. hatta beyaz mı sarı mı olayını o söyledi, sen şimdi bunu da sorarsın, komşundan duymuşsundur falan dedi...
sen hiçbirşey düşünme, rahat ol, bunları kafana takma, sütün çocuğuna yetecek dedi. ama benim gibi mükemmeliyetçi insan nasıl yapsın bunu? kaliteli anne olacağım, çocuğumu katıksız anne sütüyle besleyeceğim ya, kendimi öyle kasmışım.
ama şimdi saldım, dünden beri de rahatladım. açsa aç, çaresi var, mama takviye ederim. dünyanın sonu değil. bu sayede ben de rahat olurum. bugün emzirdim emzirdim, biberona da mama hazırladım, ısıtıcıya koydum, bıraktım anneme. büyük kızımı aldım, atladım arabaya alsancağa gittim büyük kızımla. annem ben çıktıktan yarım saat sonra mama içirmiş. 60cc içmiş. sonra uyumuş. demek açtı günlerce bu kuzu. inat etmeyip gündüzleri de mama verseydim bu kadar bağırmayacaktı. yine çok gazı var. bu da gerçek, dün doktor da söyledi, tek derdi açlık da değil ama, sorunun bir kısmı buymuş...
tunanın annesi hülyaya: doktorumuz hasan bey bizim. büyük kızımı onunla büyüttük. arada yanındaki lerzan hanıma da götürüyorum son yıllarda. ama hasan beyden 7 yıldır çok memnunum. pek çok arkadaşım ilgisizliğinden şikayetçi, ama biz büyük problem yaşamadık. aradığımızda genelde ulaştık. hatta ciddi problemlerde üniversite bağlantısı olması çok işimize yaradı. teşhislerine ve tedavi yöntemlerine çok güvenirim. asla gereksiz ilaç vermez. riske de girmez. geçen yıl kaç kere hastalandı, antibiyotik vermedi, viral diyerek...prof olduğu için böyle mesela tolga bey gibi yeni annelere fazla pış pış yapamıyor ama güvenilirlik konusunda tek geçerim...
neyse bugün, alsancakta dolandık danacığımla, bu büyüdü dana oldu artık, diğeri kuzu olsun. ona okul ayakkabısı aldık. kardeşine mothercareden sling aldık. almasam şişecektim, indirime de girmiş. bakalım bizim kuzu içinde oturmayı sevecek mi. doktor sabah akşam 15 dakika bahçeye çıkabilirsiniz dedi. bari bununla dolanır gelirim diye düşünüyorum. premaxx diye bir marka. 90 tl saydım kendisine, içime oturdu. bizim kuzu da bunun içine oturur inşallah...
evi arayıp da asayiş berkamal lafını duyunca, kızımla reyhanda pasta, çay keyfi yaptık. aman ne iyi geldi ruhuma ne iyi geldi.
eyyy lohusa cinleri, defolun gidin artık bizim evden anladınız mı, defolun, ittirin gidin hatta...bundan sonra da uğramayın ne bana ne de kimseye...
en sevdiğim ay geldi, eylül geldi...bundan sonra büyük kuzum okula başlayacak. küçük kuzum her geçen gün büyüyecek, bundan sonra güzel günler kapıda...
o kadar çok inanmak istiyorum ki bu yazdıklarıma....
zira dün akşam 2ye kadar uyumadı kuzu. mızık mızık mızık yaptı. üstelik meme + mama içmişti. mesela bu durumda biliyormu ki artık, gazı var ya da uykuya dalamıyor. derdi açlık değil...
gaz için de nurse harveys başladık. colinox bi halta yaramadı. hoş hasan bey bu şurupların sancı veya koliğe değil, gaz varsa dışarı atmaya yaradığını söylüyor. sancıya bi halt fayda etmiyor, içini çeke çeke ağlıyor yavru...
işte böyle, bakalım her gün ayrı bir bilinmezlik, her sabah acaba bugün nasıl geçecek diye uyanıyorum...
40' ından sonra bir düzen kurmaya başlarız umarım...

2 Eylül 2009 Çarşamba

GAZLI GÜNLERE DEVAM

Yarın doktora gidiyoruz artık bu ağlamalar yüzünden. evdeki kimsede sabır kalmadı. dahası çok çaresiz hissediyor insan bağıra bağıra yırtına yırtına ağlayınca.
bazen aspiratörde bile susmaz oldu bugün. annecim bile, kızım azıcık mama yapıp versek demeye başladı. sen de mi sütün yetmiyor diye düşünenlerden oldun anne deyince, yok yok alışkanlık olmuş olmasın diye beni üzmemek için yumuşattı.
mama verecektim ama veremeden uykuya daldı. bugün yine bütün öğleden sonra saat başı meme emdi. böyle olunca bende de süt birikmiyor. ondan sonra akşama iyice deliriyor.
geçen akşam da böyle olunca 60cc mama verdik, dibine kadar içti.
ama bugün de ağladı ağladı, direndim mama vermedim ve uyudu.
ben anlayamıyorum, bakalım yarın doktor ne diyecek.
bizim doktorda gri yoktur, siyah ya da beyaz. kilo alışı sınırlar içindeyse sorun yok diyecek. eee ağlıyor, ağlar, ilk 3 ay ağlar, geçecek, gazdır, boktur, püsürdür. kısacası hamama giren terler, çekeceksin diyor.
zavallı kocam ertesi gün işe gidecekken, uykusuz kalıp saatlerce uyutmaya çalışıyor.
zavallı anacım, hem büyük kızımın bakımını, hem evin yemeğini çekip çevirip, bir de üstüne benim ağlama dönemlerimde teselli edilmem, bebeği sakinleştirme, geceleri uyutmaya çalışma nöbetini devralma gibi işlere koşturuyor.
ben desen, insanlıktan çıktım. sanki günün 24 saati emziriyorum. sakinleşmeyince geriliyorum. uykusuzum, hepimiz uykususuz. uykusuzluk koymayacak, 2 saaatte bir kalkıp sakin sakin emip geri uyusa bile razıyım. ama böyle çaresizce ağlamalarını dinlemek çok zor çok...
ayrıca bir can sıkıcı konu daha, yüzükoyun uyutuyorum gündüzleri. çünkü sırtüstü yatırınca zırt pırt uyanıyor. yüzükoyun yatırınca gündüz, bir uzun uyku yapıyor hiç değilse. sürekli başında bekliyoruz, odada yalnız bırakmıyoruz ama içim de rahat değil. doktorumuz, yüzükoyun yatırma da nasıl yatırırsan yatır demişti.
ayrıca 2 haftalıktan beri biberon veriyoruz, yine doktorumuz biberon yok, mama gerekirse kaşıkla demişti.
hülyanın tunasının ilk günlerini okuyorum, sanki aynı şeyleri yaşamışız. zaten doktorumuz da aynı. o da yüzükoyun uyutmuş, o da mama ve biberon vermiş.
ben de onun bir postunda yazdığı gibi, mama vermeyi gurur sorunu yapan annelerdenim. çok üzülüyorum mama verince, içim kıyılıyor. içmeyip bırakırsa sevinçten deliye dönüyorum. ama bizimki son zamanlarda içiyor. ama genelde çevremdeki anneler anne sütü+mama veriyor. yaşlarımız ilerlediğinden midir bilmem, süt üretemiyoruz galiba yeterli. bir de bunu saklayanlar da oluyor, ben saklamıyorum ama verdiğime çok üzülüyorum açıkçası. hani ilk 6 ay sadece anne sütü verirsen daha kaliteli bir annesin gibi saplantılı bir düşüncem var.
gaz damlası olarak verdiğimiz colinox'un bir halta yaramadığını düşünüyorum. yarın söyleyeceğim. zinco, lefaz ve om-x gibi isimler önerildi, bizim dr bu damlaların faydasına inanmıyor, anneler kendilerini rahatlatmak için kullanıyor diyor ama denize düşen yılana sarılır.
geçen hafta da çarşamba ve perşembe çok sancılı geçmişti. bu çarşamba da öyle geçti, bakalım yarın nasıl geçecek.
dahası kilo alışını merak ediyorum. benim hesaplarıma göre, alt sınırda kilo aldı. bakalım dr ne diyecek? belki de gerçekten aç ve bundan ağlıyor, belki de mucizevi bir şekilde sorununun ne olduğu ortaya çıkacak yarın... derdini bileyim artık da, buna bile razıyım, gerçekten...
büyük kuzucum ise bugün beni ağlarken gördü yine, zaten kardeşi doğduktan sonra o kadar çok gördü ki ağlarken, çocuk da zorla bunalıma girecek sayemde.
bir arkadaş çok depresif yazıyorsun demiş. çok haklı. oysa gerçekte çok neşeli ve hayattan keyif almasını bilen bir insanım, gerçekten. eski ben ne zaman geri gelecek bilmiyorum....
40' ında mucizevi bir değişim olmuyor ama 40ına çok bel bağladım. eskiler demişse vardır bir bildikleri, en azından 40ından sonra düzelme başlar diyorum...
önümüzdeki hafta kuzunun okuluna gideceğiz, o önemli bir mihenk taşı hayatımızda. öğretmeni ile tanışacağız.
sonra 14ünde okula başlayacak, o daha da önemli bir mihenk taşı...
o gün 40' ı çıkacak kardeşinin.
sonra bayram...
bayramdan sonra, 2 aylık olsun diye bekleyeceğiz...
büyük kızım 2 aylıkken salyalanmış ve acaip düzene girmişti. salyalanma sindirim sisteminin olgunlaşma belirtisidir diye okumuştum.
ama bu kuzu farklı, bakalım yarın doktor ne diyecek?

30 Ağustos 2009 Pazar

NEDEN AĞLIYOR; NEDENNNN???

25. günümüz bugün.
Kafayı yemek üzereyiz ailecek. kızım memede olmadığı ve uyumadığı her an ağlıyor. MEmede bıraksam saatlerce kalabilir. birkaç gün önce, böyle etrafa bakındığı sakin zamanları oluyordu. şimdi o dönemler bitti. gözler açık olduğu her an ağlama da var. sadece aspiratörde sakinleşiyor. aspiratör dibinde yaşıyoruz resmen. bu da doğru mu bilmiyorum, çocuğu uyuşturuyormuşuz gibi geliyor.
ya insan karnı doyup gazı çıkınca azıcık mutlu mutlu mırıldanıp etrafa bakınmaz mı? biz bir yerde yanlış yapıyoruz ama nerede?
karnı mı aç acaba diyorum herkes gibi ben de sürekli?
sürekli memede kalmak istemesinin nedeni bu olabilir mi?
arada mama vermeyi deniyoruz, çoğu zaman alıyor, ama fazla içmiyor. ilk ay doktor verme demesine rağmen, kaşıkla almadığı için mamayı da biberonla verdik.
tracy hogg ve doktorun yapmayın dediği herşeyi yaparak şahane bir çocuk yetiştirme örneği gösteriyoruz.
sabırlı ve süt konusunda bana sürekli moral veren annem bile, kızım mama takviye yapalım mı, bu çocuk iri, doyurmak zor demeye başladı. eşim de süt konusunu takmayayım diye, emzirmeler üstüne biraz mama verelim, mama bence gazını alıyor sakinleştiriyor demeye başladı.
kayınvalidem, gitmeden önce direkt, sütün yetmiyor bence bu çocuk aç, çekiyor çekiyor birşey gelmiyor bence deyip, moralimi bozup gitmişti.
kolik ile ilgili yazıları oluyorum, meme emerken de ağlar diyor. ama bizimki memede ağlamıyor. bıraksam hep duracak.
özgür anne, okuyorsan eğer, senin ela' nın ilk aylarında yazdıklarıını okudum dün. sen de 55 dakika memede duruyor, süt mü yok, neden böyle konulu yazılar yazmışsın. ama ela' nın sakin zamanları da oluyormuş...
süt konusunda, bazen şakır şakır sütlerim akıyor, bazen akmıyor. keşke bir gösterge olsa da bilsem ama bilemiyorum.
aşırı su içmek süt üretimi baskılar diye okuyunca ona da sınır koydum. doğru mu yaptım bilemiyorum.
göğüslerden sütün akması, sütün yeterli olduğunun göstergesi midir bilemiyorum.
başka bir arkadaş da, sütün akıyorsa fazla yağlı değildir, özellikle öğleden sonra sütün iyice incelip su gibi oluyordur, çocuk doymuyordur dedi. onun sütü o kadar yağlı imiş ki akmazmış hiç. var mıdır böyle birşey bilemiyorum.
büyük kuzumda sapsarı olan sütüm, şimdi gerçekten beyaz ve kıvamsız. dediği doğru olabilir mi bilemiyorum...
hiçbirşeyi bilemiyorum. böyle zor bir bebek büyütmek gerçekten çok yorucu. uykusuzluk ve yorgunluk yüzünden diğer kızıma da vakit ayıramıyorum ve 3 hafta sonra ilkokula başlayacak kuzum. herkes ayyy tam da ilkokula başlayacağı sene kardeşi olacak, çok zor dediğğinde sinirlerime dokunuyordu ama ne doğruymuş meğer.
annem bizimle yaşıyor, yalnız kesinlikle kalamıyorum.
40' ı çıkana kadar düzelir diyorlar, inanmak istiyorum...

27 Ağustos 2009 Perşembe

DELİRMEK ÜZEREYİM

Önce not düşmek adına neler olduğunu yazmalıyım sanırım.
Küçük kuzum, kendisi için kararlaştırdığımız sezaryen tarihini bekledi. Ama saatini bekleyemedi. 6 Ağustos gecesi, sancılarım tuttu. Doğum sancısı neymiş öğrendim...Ama heyecandandır diye konduramadığım için, neredeyse evde doğuracakmışım. Gece 2.30' da artık işin ciddi olduğunu kavrayınca doktorumu aradım. Hemen hastaneye dedi. Sabaha karşı 4.30' da minik kuzu 3.940 gr ve 50 cm olarak doğdu. Planladığım hiçbirşey olmadı. Çocuk doktorumuz doğuma giremedi. ama şükür ki bebeğim sağlıklıydı. Doktorları dinlemeyerek her emzirme sonrası su verdim azıcık. Hatta birkaç damla limon bile verdim. Sarılık olmadı şükür.
Doğum hikayemi ayrıntılı yazmak isterdim, sonra unutuyorum ama vaktim yok.
Bebeğimde kolik var maalesef. bugün 21 günlük oldu ve mümkün değil ağlamalar ile başedemiyorum. Şİmdi de annemin kucağına atıp, kendimi odaya kapattım. Büyük kızım böyle değildi. Böyle olsaydı asla ikinciyi düşünemezdim zaten.
Başımdaki lohusalık depresyonunu yollamaya çalışıyorum ve kendimle çok büyük bir mücadele içerisindeyim. alt üst olan hormonlarım nedeniyle hissettiğim duyguları anlatabilmeme imkan yok. büyük kızıma karşı hissettiğim vicdan azabını anlatabilmeme imkan yok. Sürekli kendimi telkin etmeye çalışyıroum ki çabuk geçsin diye. Ama bütün bunların üstüne bebek kolik oldu. Gündüzleri mememde ise sorun yok. Değilse susmadan ağlıyor. Acaba aç mı süt mü yok diyorum, ama kilo alımı iyi gibi. Zaten sürekli emmekten memeden ayırınca lark diye fazla sütü kusuyor. o kadar çok emiyor. Ama memeden ayrıldığı anda, etinden et kopmuş gibi ağlıyor. susmuyor, susmuyor, sakinleşmiyor. aspiratörü son seviyede açıp biraz sersemletiyoruz. ama maaile mutfakta yaşayamayacağımıza göre bir çözüm olması gerek. gündüzleri asla ve asla uyumuyor. emzik almıyor, yatağına yatmıyor, arabasına yatmıyor. kucakta ayakta gezdirmek bir raddeye kadar sakinleştiriyor. memede durursa tamam ama benimki de can. sürekli memem onun ağzında yaşayamam. bir büyük kızım da var ilgi bekleyen. onu o kadar ihmal ettim ki anlatamam.
çocuk bilgisayar oyunları, televizyon ve gameboy arasında gidip geliyor. hiç vakit ayıramıyorum. vicdan azabından içim çürüyor. bazen iki arada bir derede masalını okuyorum, nasıl mutlu oluyor, nasıl seviniyor anlatamam. yine de ağzını açıp, neden geldi bu kardeşim demiyor olgun kuzum benim. mutsuzum demiyor. başka şekillerde ifade ediyor bazen, ben anlıyorum ama bebeği kabullenme konusunda benden çok daha olgun.
bense tükenmiş bir haldeyim, uykusuzum, sinirlerim bozuk. sürekli memede olmak istediği için bebeğe yeteri kadar şafkat gösteremiyorum. ilk günler içim kabarıyordu severken. sonra ne olduysa oldu, ben sapıttım. bebeğim de kolik oldu. büyük kızımı, onunla vakit geçirmeyi özlüyorum. ama gün geçtikçe hiç vakit ayıramaz hale geliyorum. gün geçtikçe düzeleceğine, düzen bozuluyor.
ağlamaları tarif edebilmem imkansız. etinden et kopuyor gibi ağlıyor. hiçbir şekilde sakinleşmiyor. ilk günler gündüz de uyuyordu ben de büyük kızımla oynayacak vakit buluyordum. şimdi o uykuları gitti. gece uykuları zaten beter. delirmek üzereyim. 40' ı çıkınca geçer mi, yoksa daha 3 ay çekecek miyiz bu çileyi?
Zaten depresyondan çıkabilmek için kendimce insanüstü bir güç sarfederken bu kolik nereden çıktı ey Allah'ım. Lütfen yardım et, lütfen, lütfen, lütfen....

28 Temmuz 2009 Salı

Her An Doğurabilirim

38. haftamı yaşıyorum...Son günlerim artık :)
1 temmuzdan beri doğum iznindeyim. Önce eşim ve kızımla bir marmaris yapıp geldik. Sonra buralarda takıldık. En son bu hafta sonu Çeşme' de jübilemi yaparak deniz sezonunu bu sene için kapattım. İçim burkulmadı desem yalan olur. Ne de güzel yüzdüm hamile hamile...Ohh sefam olsun.
Kızım yüzme kursuna başladı. O kadar ilerletti ki yüzmeyi. Tam bir karabatak oldu. Sürekli dalıp çıkıyor. Gündüz sürekli evde içiçeyiz. O yüzden bilgisayar açamıyorum fazla.
Sıcaklar mahvediyor bir yandan. Bu temmuzu resmen gün sayarak, takvime çentik atarak geçirdim mahkumlar gibi...
Bebek için eksiklerimizi neyse ki tamamladık. Pusetimiz bile hazır. Çok istediğim bebe confort loola tam da zamanında indirime girdi. Hem de bizim istediğimiz renk indirimde olmamasına rağmen, güzel bir tesadüf ve joker çalışlanlarının kıyağı ile istediğim renge indirimli fiyattan sahip oldum çok şükür. Doğmadan şanslı bu maymun...
Bugünkü doktor kontrolünde kasılmalarımın başladığını, bebişin bu hafta içinde gelme ihtimali olduğunu öğrendik.
Tansiyonum 9 aydır ilk defa yüksek çıktı. 14-9.
doktor bebişi 1 hafta daha içeride tutmak istiyor. beni hemen eve hapsetti ve yatay pozisyona geçirdi. Daha dün bile fin fin fin araba kullandığımı gizledim kendisinden. Bu ne enerjidir bendeki. Sanki bu hayatta yaşayacağım son 3-5 günüm kaldı. Herşeyi ona sığdırmaya çalışıyorum. Arkadaşlar bakalım, hangi plajda, hangi restoranda veya hangi yolda doğuracaksın diye dalga geçiyorlar... Kızım sıkılmasın diye onun da hoşuna gidecek programlar yapmaya çalıştım hep. Ne güzel günler geçirdik beraber anlatamam.
Toplamda 14 kilo aldım bu arada. Gururluyum. Benim için çok iyi bir skordur bu:)
Fazla ödemim yok ama ellerim feci uyuşuyor. Son günlerde de gerçekten kasılmalar hissediyordum artık. Yanılmamışım...
Bu hafta sonu evlilik yıldönümümüz, koca ile başbaşa bi yemeğe de gidelim da gelecekse ondan sonra gelsin diyorum ama beklemeyecek sanırım. 11. yıl hediyesi olacak bize:)
Kızım bana çok düşkün oldu. Ben de salak bir şekilde ona acıyorum sürekli. Ezilecek, geri planda kalacak, ihmal edilecek diye tipik annelik hezeyanlarım tuttu. Kendimi frenlemeye, makul olmaya çalışıyorum. Ama içim burkuluyor. Ortak getiriyorum sevgisine diye vicdan azabı duyuyorum. İkinci çocukta her anne benzer şeyler hisseder mi acaba? Umarım hayatı boyunca birbirlerine sahip oldukları için şükreden bir abla-kardeş olurlar.
DAğınık yazıyorum ama acele ediyorum ve kafam da gerçekten dağınık. Tüm yakın çevremiz teyakkuzda. Herkes bebek özledi. Uzun zamandır küçük bebek yok etrafta. Nefesler tutuldu herkes doğumu bekliyor. Ben de çok heyecanlıyım açıkçası. İlk kuzumdaki gibi özenilmiş bir hamilelik yaşamadım. Ama çok rahat ve çok cesurdum bu sefer. Bakalım inşallah sağlıklı, uslu birşey olur...
Arkadaşlarım 3 hafta kadar önce bana sürpriz bir baby shower yaptılar. Uzun zamandır bu kadar şok olup bu kadar eğlenmemiştim. Herşeyi o kadar güzel planlamışlar ki, gözyaşlarımı tutamadım. O gün buluşma planımız vardı akşam yemeğinde ama ben son anda yorgunluğum nedeniyle cayarak yüreklerini ağzına getirmişim. O da işin eğlencesi oldu. Unutulmayacak bir parti oldu. Çok çok mutlu oldum. Böyle dostlarım olduğu için şükrettim.
işte böyle, şimdilik yazacaklarım bu kadar. Belki devam ederim uygun bir fırsatta. Ama kuzucuğum yanımda olunca bilgisayar açamıyorum. Bugün anneannesi götürdü yüzmeye. Bana da fırsat oldu. Bu notları düşeyim istedim buraya...
Bakalım bebişimiz kendisi mi gelecek, yoksa onun için planladığımız 6 ağustos tarihini bekleyecek mi?
Azzz sonra....

11 Haziran 2009 Perşembe

BEBEK ALIŞVERİŞİ

Sevgili özgür anne beni mimlemiş. Alış veriş zaten hastası olduğum bir konu. Seve seve yanıtlarım. Ne zaman kendim için birşey almaya çıksam, kuzuma alınmış paketlerle elim kolum dolu dönerim eve. Kızım bebekken alışveriş yaptığım markalar farklıydı, büyüdükçe değişti. Şimdi karnımdaki 2 numaralı kuzu için ufaktan ufaktan yine bebek markaları ve mağazalarına girip çıkar oldum. İşte benim favorilerim:

Dolce&Gabbana: Vallahi tasarımları süper, özellikle bebek kıyafetleri harika, çok da fiyatlı değil....diye bir şaka yaparmışım...

Evet öhöm, ciddi olalım lütfen...
Mothercare: Bodyleri, tulumlarını kızımda çok kullandım. Özellikle kışın boydan tulumlar ile çok rahat etmiştim. Şimdiki kuzuya da oradan body aldım. Fiyatlar çok ucuz değil. Önceden bodylerin yakaları hoşuma gitmiyordu. Hemen dağılıyor gibi geliyordu, sonradan çok sıcak su ile yıkamamayı öğrendik J mothercare pijamalar da çok iyi bu arada. Dış kıyafet konusunda da fena değil. Elbiseleri falan gayet şirin olur.

Chicco: Bedenleri mothercare’e göre daha küçük. Ama body, patikli pantolon ve tulum konusunda chiccoyu da severim. Özellikle uyku tulumlarına bayılıyorum. İtalyadan aldığım uyku tulumunu bu sene bile giydi kızım. Bir de chicconun dış kıyafetleri güzel ama pahalı. Hafta sonu minicik bir yazlık kıyafet beğendim bebek için. 40 tl idi. Toplasan 2 ay giyer ancak ama bayıldım...Chicconun baston pusetini de tepe tepe kullandık kızımda. Tekerlekleri aşınınca, garanti süresini geçmesine rağmen para talep etmeden değiştirdiler. Hatta yurtdışına çıkacaktık, tekerlek değişimi nedeniyle puset gecikti. Gideceğiniz güne kadar gelmezse biz size puset temin edeceğiz demişlerdi. Bu davranışlar çok hoşuma gitmişti. Ayrıca chicco telsiz ve buhar makinası da kullandık. Onlar da iyiydi. Ama biberon ve emzikleri için aynı şeyi söyleyemem, biberonlarını sevmedim.

Next: Çocuk kıyafeti konusunda yıldızımız pek barışmadı. Büyük kızım için alacak fazla şey bulamıyorum. Bazen bedenler bir tuhaf. Yakalar çok açık bazen. Ama bebek kıyafetleri kısmını sevdim. Body ve tulumlar güzel görünüyor. Küçük kuzuya alacağım.

Zara: Büyük kızım için en çok buradan alışveriş yapıyorum. Çocuk kıyafetleri harika. Bebek için daha sınırlı görünüyor. Body, tulum çeşit az ama kıyafet konusunda iyi. 0-24 ay arası kıyafetleri de çok şeker. Ama zaranın bedenleri genel olarak küçük. Kızıma hep 1 yaş büyük almak durumunda kaldım.

İdil Baby: Kemeraltında bir mağazada bu markanın hastane çıkışlarını buldum ve aldım. Penyesi çok hoşuma gitti, yumuşacık. Renkler ve desenler de zevkli. Ama hiç de ucuz değil yani. Alt üst bir takım 27.50 tl. Hastane çıkışına 69 tl verdim. Gerçi parça sayısı az değildi.

Banjo: Bir izmir markası. Outletinden kızım için çok şeyler almıştım. Ama artık hiç uğramıyorum. Pamuklu olmasına dikkat ederek aldığım herşeyi iyi çıktı.

Soobe: Gereksiz pahalı, ayrıca tasarımlarını da beğenmiyorum. Fiyatları biraz daha aşağı çekmeli.

GAP: Çocuk kıyafetlerini alıyoruz ama bebek kısmına daha bakamadım. Çocuk kısmında indirimleri takip etmeye çalışıyorum. Yoksa ucuz değil. Ama renkler, modeller süper...

Benetton: Pahalı olmakla beraber, güzel kıyafetler var. Bebek için birkaç ay giyeceğinden dolayı o kadar para vermeye acırım ama büyüyünce bir kıyafeti 1-2 sene giyebiliyorlar ya, o zaman alınabilir. En son kızıma bir kot etek aldım. Çok güzel...

LC Waikiki: Kızımın özellikle gündelik, okula giydiği birçok şeyini buradan aldım. Aman aman kaliteli değil ama okul için ideal. Fiyatlar da gayet uygun. Cici bici giydirip gönderiyorsunuz, okuldan boya, yemek, çimen, envai çeşit leke ile geliyor. Bazen o lekeler çıkmıyor. Hiç olmazsa verdiğiniz paraya acımıyorsunuz. Mesela demir damlası lekesi de bizim bebeklik kıyafetlerinden öldürsen çıkmazdı...Bebek için de kısıtlı da olsa üretimi var sanırım.

Goose: Bu marka öyle sık sık alışveriş edilecek bir marka değil. Daha çok abiye, özel günler için kıyafetler satıyor. Bizim süslünün anaokulu mezuniyet kıyafetini almak için girdik. Benim her girişte ağzımın suyu akardı. Nihayet buradan bir elbise almak kısmet oldu. bizim çocukluğumuzdaki gibi kabarık etekli, bazıları robadan harika elbiseler var. 1 yaştan itibaren bedenleri var. Hani denk gelir de özel bir gün olursa gidilesi bir mağaza...

Ceylan: Pamuklu kıyafetleri, eşofmanları, elbiselerini çok giydi kızım. Ama eskisi gibi yaygın değil. İflas etmiş diye duydum. Doğru mudur bilmem.

DPAM: Jokerde satılıyor. Kıyafetleri güzel ve zevkli oluyor. Bir pijama aldım geçen sene, her gören bayılıyor.

H&M: Yurtdışının bir nevi LC Waikikisi diyebilirim. Türkiyede yok ama izmirde buraya üretim yapan firmaların outletlerinde ya da pazarlarda bulunabiliyor. Pek şeker oluyor buranın da kıyafetleri.

M&S: Pahalı ama, özellikle, iç çamaşırlarını, hele hele termal fanilalarını tek geçerim. Bebek küçükken gerek olmuyor ama çocuğunuz büyüdükçe, hele de benimki gibi çok terleyen bir çocuksa bu termal fanilalar hayat kurtarıcı oluyor. Çocuğun teri, kış aylarında üstünde buz gibi kalmıyor. Son 2 yıldır kızıma başka fanila giydirmiyorum.

Pazardan birşey almayı sevmiyorum. Nedeni de şu: pazarda satılan ürünlerdeki tekstil boyalarının kanserojen olup olmadığı denetlenmiyor, bu kadar ince düşünüp kasmak doğru mu bilmiyorum. Zamanında kendim için de alışveriş yaptım hep. Ama iş çocuk olunca çekiniyorum. Annem de maalesef kızıma sürekli pazardan ıvır zıvır şeyler taşıyıp duruyor. Ucuz oluşu onu cezbediyor. Kalbini de kırmak istemiyorum. Birkaç kere kibarca endişelerimi söyledim. Markalı ürünlerde en azından denetim mekanizmasının oluşundan falan bahsettim ama değişen bir şey yok. Pazardan kıyafet taşıyıp duruyor kızıma. Ben giydirmesem bile, akşama geldiğimde kendi aldığı şeyleri giydirmiş buluyorum. Bazılarını çaktırmadan ortadan kaldırdım ama sürekli yenileri geliyor.

Alsancakta chicco karşısında Salopet diye bir mağaza var. İhraç fazlası şeyler satıyor. Bir de Gül sokağa çıkarken, polonezköy şarküterinin hemen yanında ihraç fazlası ürünler satan bir yer var. Buralarda da ünlü markaların ufacık defolu ya da defosuz ürünleri oluyor. Fiyatlar çok makul.

Ayrıca, Adidas, Nike gibi spor markaların, eşofman, mont ve ayakkabılarını da çok kullandık. İkinci çocuk fikri o kadar uzakmış ki bana...Hiç eskimeden verdim çoğunu. Ah salak kafa, birkaç tanesini saklasaydım hiç olmazsa....

Benim aklıma gelenler bunlar. Ben de geçen hafta kuzu no:2 için bir miktar kıyafet aldım. Minik minik bodyler, eldivenleri patikli pantolonlar falan, bir tuhaf geldi görünce yahu.
Daha hala yapmamız gereken bir miktar alışveriş var önümüzde. Hiç de sevmem, neyse bakıciiiz artık...

28 Mayıs 2009 Perşembe

ANAÇ BİR TAVUĞUM BEN



Meğer nasıl anaç bir kadınmışım ben. Dünyaya anne olmak için gelmişim...
Düşünüyorum da hayatıma dair en mutlu olduğum dönemler hep hamile olduğum dönemler. Ben tam köy kadını olup arka arkaya üçer beşer, Allah ne verdiyse doğuracak tipmişim. Oysa harcanıyorum sanayinin dev çarkları arasında...

Son günlerde okuduğum tüm bloglar bebek, anne blogları. Çok mutlu oluyorum kendiminkine benzer hayat hikayeleri okurken. Bir yandan karnımdaki de tekmelemeye başlarsa değmeyin keyfime. Şimdiden 2 ay sonra hamilelik bitecek, bir daha asla hamile olamayacağım diye üzülüyorum...

Akşam eve gidip de kızım kapıyı neşeyle açtığı zamanlar en mutlu kısmı başlıyor günün. Onu sarılıp öpüyorum, öpüyorum. Şımarıyoruz, kuduruyoruz beraber. Onu kahkahalarla güldürüyorum. Mesela geçen gün, do-re- mi- fa diye notaları söylerken, fa’ dan sonra pırt yaptı. “Şimdi sen söyle notaları anne” dedi bitirince.
“Hepsini söyleyebilirim de, o fa’dan sonra çıkarttığın notayı yapabileceğimden emin değilim” dedim. Saatlerce güldük sonra buna, do-re-mi-fa- pıırt diye. Böyle katılarak gülünce hep olduğu üzere onu hıçkırık tuttu. Bir sürü şarkı söyledik, bakalım hangi şarkıda geçecek diye.

İşyerinde onun mezuniyet töreninde (ee artık anaokullarından da mezun olunuyor) ne giyeceğini düşünüyorum, arada kıyafet bakıyorum.
Bir yandan da karnımdaki, henüz kendisine 3 bodyden başka birşey alınmamış yavru için planlar yapıyorum. Artık yavaş yavaş eksikleri tamamlamak gerek.

Böyle annelik odaklı geçiyor hayatım ve çok mutlu oluyorum bunların arasında.
Sonra eşime bakıyorum, zavallım habire ödeme planları yapıyor, bana exceller gönderiyor. Konserler buluyor, gidelim mi diye bana soruyor, internette gezip, şarap siparişleri veriyor, gurme sitelerinden trüf mantarı, bilmemne domatesi, bilmemne yağı getirtiyor, vizyondaki filmleri takip ediyor.

Aramızda farkında olmadan bir işbölümü yapmışız, evin çocuklarla ilgili kısmını ben çekip çeviriyorum. Dış dünyaya daha ait olan kısım ile de o ilgileniyor. Market alışverişi, ödemeler gibi. Kümesteki tavuk-horoz misali yani. Ben gurk gurk yumurtaların üstüne yatıp, sonra civcivleri kanatlarımın altında büyütürken, o kümesin güvenliği, dirliği, düzeninden sorumlu...
Etrafımdaki çoğu ailede gördüğüm kadarıyla herkeste benzer durumlar var. Merak ediyorum, nasıl bölüşülmüş bu roller aramızda sessizce, adı konmadan ve bizler nasıl benimsemişiz hemen???

14 Mayıs 2009 Perşembe

NİSAN MAYIS AYLARI, GEVŞER GÖNÜL YAYLARI

Yaz nihayet geldi...İnce montları giymek kısmet olamadı. Birden geçiverdik sıcak mevsime. Şu anda hamileliğin de etkisiyle ayaklarımın altından ateş fışkırıyor. Ofiste ayakkabıları çıkarttım oturuyorum, ne rezillik...
Dün meşhur 50 gr şeker yüklemesini yaptırdım. Sonuç tahmin ettiğim gibi yüksek. Ah salak kafa, yükleme öncesi gece niye gidip geç saatte çikolatalı pasta indirirsin mideye...Şimdi 100gr’ lık ikinci yüklemeyi yaptırmam gerek ki, yaklaşık 3 saat boyunca test yaptırdığım yerde aç bilaç beklemek anlamına geliyor bu. Üst sınır 150 iken benim değerim 164 çıkmış halbuki. Eğer o pastayı yemeseydim sınırı aşmayacaktım kesin. Ne aptalım...Şu boğazıma hakim olmayı başaramıyorum...

Dün çok yorulmakla beraber, fin fin fin gezdim, alış veriş yaptım. Kendime çok şık bir sandalet aldım. Artık tüm ayakkabıcılarda dümdüz topuksuz modellerin olduğu kısımdayım. Sandaletlerim parlak dore, tabanları mantar. Yarı gladyatör tarzı diyebiliriz...Bileğe kadar uzanan iddiali birşey değil ama pek hoş...Şunu farkediyorum, yaşlandıkça (yaş 34) süse, püse, şatafata daha düşkün oldum. Genç bir kızken, sürekli siyah, gri, füme gibi koyu tonlar giyerdim. Beyaz tenli olduğumdan, en güzel bu renkleri taşıdığımı düşünürdüm. Açık renkli birşey giysem, herkes hasta mısın diye sorardı. Yaşım ilerledikçe, kırmızı, turuncu, özellikle yeşil, mavi daha çok girer oldu gardrobuma. Ayakkabılarım bile renklendi. 20’ li yaşlardayken, 40 civarı kadınların bu cart kırmızıları, pembeleri giymesini yadırgar, gençlik elden gidiyor çığlıkları bunlar diye eleştirirdim. Kaderde tükürdüğünü yalamak da varmış.

Sonracııma, yüzüm için güneş koruyucu(dermalogica) aldım. Artık koruyucu sürmeden çıkmamak gerek buraların güneşine. Ben eczanedeyken, 11 aylık bebişi ile bir anne geldi. Kızına krem istedi. Baktım, baktım iç geçirdim...Ben kızım 11 aylıkken deli gibi çalışıyordum. Bu kızımda da öyle olacak. O ise giyinmiş şıkır şıkır, koymuş bebeğini arabasına, kimbilir nasıl keyifli bir gün geçireceklerdi...
Bir arkadaş bir anekdot aktardı geçen gün. Bir aile dostları varmış. Herkes “kızım okusun, güzel okullar bitirsin, iyi işler bulsun” diye dua ederken, bu kadın “kızım inşallah zengin bir koca bulsun, çok mutlu olsun” diye dua etmiş. Tam kadının dualarındaki gibi bir damat çıkagelmiş. Kızı şimdi tam da hayallerindeki gibi bir eli yağda, bir eli balda yaşıyormuş. Evde çifter çifter yardımcılar, yaşadığı ev süper, yurtdışında tatiller, alışverişler, yazlık evler...Bebeğini de kendi büyütüyor, bu kadar konforlu koşullarda üstelik...
Bizler için de şükür annelerimizin duaları kabul oldu, iyi okullar bitirdik, iyi işlere girdik. Ama özünde onlar tam bir tatlı hayat yaşarken, bizler it gibi çalışıyoruz. Kendime dikkat ediyorum, son dönemlerde özellikle, özlediğim, gıpta ile baktığım yaşam tarzı hep bu. Bir yandan kendimi ayıplıyorum. Kaç yıllık emeğin, ideallerin, kariyer hedeflerin ne oldu diye...Ama bir yandan da böyle yaşam öykülerine içim gidiyor. Bu ne yaman çelişkidir anlamadım. Ben yine de kızlarım için dileklerde bulunurken, daha bir dikkatli olmaya karar verdim.
Kızlarım...Ne tuhaf geliyor bu kelime, gözlerim doluyor...
Küçük kızım için ilk alışverişimi yapasım vardı ama maça yetişmek isteyen koca buna engel oldu.
27 hafta bitti ben hala birşey alamadım küçük kuzuya. Ablasından kalan 2-3 tane body falan var sadece...Artık yavaş yavaş başlamak gerek. Kızımı da almak istiyorum bu alışverişlerde yanıma, o da ortak olsun, fikir versin.
Bu arada 2 haftada hiçç kilo almamışım. İnşallah bu ay iyi gider, geçen ay aldığım 3 kiloyu dengelerim.
Şimdilik
İlk 4 ay: 3 kilo
5. ay: 2 kilo
6.ay: 3 kilo
Alarak toplamda 8 kilodayım...Yuhhh diyorum...
Herkes isim soruyor. Al işte, isim de düşünemedik daha. İkinci çocuklar böyle biraz itilmiş muamelesi görüyor galiba...Yavrucum benim. O çok şanslı ama, dünyaya harika bir ablaya sahip olarak gelecek inşallah. İsim, kıyafet kolay iş. Di mi ama???

Bugün de nedense hiç çalışasım yok hiiiç...

4 Mayıs 2009 Pazartesi

GÜNLER GEÇERKENE...





Günler geçiyor. Ben hızla büyüyorum. 6. ay sonu itibariyle maalesef 8 kg almış bulunuyorum. Çok ama çok moralim bozuk. Nasıl oldu ne zaman oldu, hangi aralıkta bu kadar şiştim bilmiyorum. Oysa ki çok iyi gidiyordum.
Neyse ki tansiyonum fena değil.
Doktor hamile diyeti falan demedi hiç. Görüntü itibariyle de yüzümde, kollarımda birşey yok da, karnım sanki ikiz taşıyormuş ya da hamileliğimin son ayındaymışım gibi büyük.
Kızımda da büyüktü. Benim karnım böyle pörtleyiveriyor işte. Popom da ona keza dememe gerek yok sanırım.



Kilo haricinde şimdilik bir sorun yok. Sanırım akşamları yediğim dondurmalar sebep oldu buna


:(Kış meyvelerinden bıktığımı söylemiştim. Sürekli elma-portakal insana fenalık geliyor. Akşamları yemekten sonra canım tatlı birşeyler çekiyor. Ben de en masumu dondurma diye dondurma yiyordum. Ama bu zamanla alışkanlığa dönüştü. Her akşam yemeğinden sonra 1 adet algida nugger götürür oldum. İki bisküvi arasındaki dondurmadan. Mmmhhhh...



Neyse kilo olayını duyar duymaz hemen kestim. Şimdi haftaya şeker yükleme testim var. Kesin ondan da çakarım...geçen sefer de değerlerim iyi değildi. Gerçi o zaman doktorum diyet falan yaptırmayıp, dikkat etsen iyi olur demişti .ben de “Aaamaaan bi daha mı hamile kalacağım” diye boşverip yemiştim.
Yasaklanan şeyler cezbedici olur ya, gözümün önünden cheesecakeler, tiramisular, pastalar, kuplar, dondurmalar geçiyor. Neyse ki yeşil erik, çilek gibi sevdiğim meyveler çıkmaya başladı. Onlara dadanıyorum. Hiç olmazsa onlarda da meyve şekeri var ve lifli şeyler.
Hafta sonu sol bacağımdaki kasma ve berbat ağrı yüzünden çok kötü saatler yaşadım. Geceyi yerde halının üzerinde geçirerek biraz rahat edebildim. Neyse ki şimdi iyiyim. Tüm belirtiler bel fıtığına işaret ediyor. Bu kadar ciddi bir boyutta olduğunu sanmasam da bunu bir uyarı işareti olarak alıp, dikkat edeceğim. Tabii kilonun da buna etkisi var muhakkak.
Neyse bundan sonra hedefim ayda 1-1.5 kiloyu geçmemek. O zaman 12-13 kilo ile tamamlayabilirim bu gebeliği.



Minik kuş karnımda bazen kıpıır kıpır. Özellikle kuzunun 23 nisan gösterisi ve sinemada deli gibi hareketliydi. Yüksek volümden etkilenmesine bağlıyorum bunu. Film olarak da Wolverine gibi aksiyonu bol bir film seçmişiz maalesef. Yavrukuş korktu sanırım. Eşim, annem, kızım da hissediyorlar ellerini karnıma koyunca bazı hareketleri. Özellikle kızım, karnıma yaklaşıp, hadi tekmele kardeşim diyor. Gelip karnımı sevip sevip gidiyor. Aman muhabbetimiz bol olsun.


Kuzum kendisini yine sanata verdi. Evde sürekli bir aktivite, bir kesme- biçme- yapıştırma- boyama döngüsü var. Yaptığı hiçbirşeyi de attırmıyor. Kağıttan kayık yapıp minik bebeklerini oturtmuş içine, çalışma masasının üstüne koymuş. Bir de harıl harıl resimli kitap yapıyor. A4’ leri ortadan ikiye kıvırıyor, sayfa yapıyor. Sonra her sayfaya resimler ve konuşma balonları yapıyor. Bazen kendisi yazıyor içlerine, çok zor gelirse bize yazdırıyor. Maalesef sadece büyük harf kullanarak yazıyor. İlkokula başlayınca bu sene öğretmeni muhtemelen bize kızacak “neden böyle öğrettiniz” diye ama biz öğretmedik, kendisi öğrendi. (Hani çocuğum çok zeki anneleri vardır ya, “Allah sizi inandırsın, 3 yaşında okumayı söktü, hem de kendi kendine, biz birşey öğretmedik, 2 yaşında da kendi kendine piyano çalmaya başladı, çooooocuuum hadi bi parça çal teyzelere” falan diye insanı sinir ederler...Onlardan gördüm kendimi) bu aralar bolca tatil yaptık. 23 nisan, 1 mayıs...kuzuyla güzel vakit geçirdik. Yeni yerler keşfettik. Bazen kız kıza alışveriş yaptık.
Bu sene bahar gelemedi bir türlü değil mi? Nasıl serin havalar. Normalde bu mevsimde kısa kolluları çekmiş olurduk. Bu yıl daha hırkalardan kurtulamadık. Şikayetçi miyim, kesinlikle hayır. Havaların ısınmasının gecikmesi benim ne kadar işime geliyor anlatamam. İnşallah nispeten serince bir yaz mevsimi geçiririz. Yazın yarısını hamile, yarısını da küçük bebekle geçireceğim. Bari havalar bunaltmasın.
Artık etraf da yeşerdi. Bol yağışlı bir sene olması nedeniyle doğadan da bereket fışkırıyor sanki. İşe gelirken üzüm bağlarının arasından geçiyorum bol bol. Asmalar yeşillendi, uzaktan bakınca rüzgarla dalgalanan minik uç yapraklar renk değiştiriyor. Sanki yeşilimsi, dalgalı bir denize bakıyormuş gibi oluyor insan. Yamaçlar da papatya öbekleri nedeniyle karbeyaz görünüyor uzaktan. Yolculuğumu keyifli yapıyor bu detaylar. Yoksa kocaman bir karınla araba kullanmak pek de kolay değil...

Ruh halim de pek değişken, pek dalgalı bu aralar. Bazen içim içime sığmıyor, son derece pozitif, esprili, etrafına da neşe saçar haldeyim. Bazen de tam tersi, bir kasvet çörekleniyor üstüme, daralıyorum, kabuğuma çekilmek istiyorum. “Kimse benimle konuşmasa bir süre” moduna giriyorum. Neyse ki insan anne olunca şöyle bir ağız tadıyla melankolik takılamıyor. Hemen silkinip kendine gelmek zorunda kalıyor. “Anneeee neden böylesin, annecim birşeyin mi var, masaj yapayım mı annecim” diye yanına yaklaşan bir miniğin sorumluğunu hatırlayıp düzeliyorsun. Annelik insanın depresyona girme özgürlüğünü elinden alan bi müessese kardeşim...O küçük insan sendeki en ufak bir değişime bile o kadar duyarlı ki. Doğduğundan beri tüm algıları, sendeki en hassas değişimi bile hissedecek şekilde ayarlanmış. Ufacık meme emen bir bebecikken bile, stresliysen, o da stresli oluyor. Emmek istemiyor, uyumak istemiyor. Ruh emici diyorum ben kendilerine. Gerçekten ruh halin neyse emiyor hemen bunlar sünger gibi. İşte bu yüzden depresif dönemlerim uzun süremiyor şükür ki...

Geçen yıl bu zamanları hatırladıkça içim acıyor bir tek. Geçen yıl, ne baharı ne de yazı ağız tadıyla geçirememiştim. Hastanede babamın başında olduğum her an ızdırap, yanında olamadığım her an daha da büyük ızdıraptı. Çocuğuma da vakit ayırmaya çalışıyordum, ama onunla geçirdiğim zamanlar bile acı veriyordu, babamın yanında olmadığım için. İki arada bir derede, ne orada ne burada, öyle tuhaf bir haldeydim ki. İşten hastaneye, hastaneden eve, evden işe koşturuyordum. Bahar gelmiş, ortalık çiçeklenmiş, insanlar evlere sığmaz olmuştu ama bizim görecek halimiz yoktu. Kızım iyice bunalıma girmesin diye arada kıra bayıra götürdüğümüzde bile içim yanıyordu. Babam orada hasta ben eğlence peşindeyim diye kendimi kahrediyordum. İşte o dönemde anladım kardeşin önemini. 3 kardeşi sırayla gelip yanında oldular. Evlerini barklarını, düzenlerini bırakabildiler. Ben onları rahat ettirebilmek için çalışmak zorundaydım. Hastanede özel oda ve diğer masrafları da birinin karşılaması gerekti. Bilmiyorum yine de evlat olarak bazen yeterli özveride bulunamadığımı düşünüyorum. Hastane koridorlarında ayaklarımın geri geri gittiği çok zaman oldu. Daha çoğu gittiğimde onu kötü bulma olasılığından korktuğum içindi ama, işten çıkıp, fütursuzca evime dönebildiğim günleri özledim çok. Gerçekten çok yoruldum, ama en büyüğü gönül yorgunluğu idi. Gözümün önünde eriyip bitmesini izlemek tüketti beni. Şimdi enseme ılık ılık vuran şu bahar rüzgarları bile nedense geçen yıl bu zamanlardaki acılı, zor, azaplı günlerimi hatırlatıyor. Hemen içime bir gölge düşüyor. 2 ay sonra 1 yıl olacak gideli. Henüz aklıma gelmediği 1 gün bile yok. Az önce en son fotoğraflarına baktım. Sağlıklı olduğu en son döneme...Umarım gittiği yerde çok iyidir şimdi rahatı. Rahat rahat nefes alıyordur artık umarım. Mekanın cennet olsun, ruhun huzur bulsun babacığım.
Nereden geldi yine bu bunalım, dikkat ediyorum, yazılarıma hep iyi başlayıp bunalım bitiriyorum. Ama buradan başka içimi döktüğüm bir yer yok ne yapayım...

20 Nisan 2009 Pazartesi

EVİM, GÜZEL EVİM

Evde ufak tefek değişiklikler yapıyorum bu aralar. Mutfağa ve yatak odasına perde aldım mesela. Yatak odasındaki stor güneşlikler, yanlardan ışık alıyordu. Bebek olunca aydınlıkla beraber uyanır dedim, kalın tafta perdeler diktirdim. Kapkaranlık oluyor çekince, tam uyku odası, ohhh misss...
Kuzunun odasındaki sallanan koltuğu bizim odaya pencere önüne aldık. Tam bir istirahat ve kitap okuma köşesi oldu. Ben tabi ilerleyen aylarda bu koltuğu emzirme köşesi olarak kullanmak niyetindeyim, kuzumda olduğu gibi. 6 sene önce bir mobilyacı vitrininde görünce, ilk tepkim, “Aaahh ne güzel emzirilir bu koltukta” olmuştu. Bel desteği var, baş desteği var, kolçaklar harika. Kuzucuk 1 aylık falandı. Sevgilim gitti alıverdi bana hemen o koltuğu. Emzirme, kuzuyu uyutma gibi işlerimizi gördü yıllarca. Son 1-2 senedir artık eski cazibesi kalmamıştı. Bu evde kuzunun odasına koyduk. Bu sefer de arkadaşları gelip beraberlerce kudururlarken birbirlerini yaralama riski doğurdu. Bizim odaya koyduk, sen sağ ben selamet...Çok memnunum ama, oturup dışarıyı seyrederek kitabımı, gazetemi okuyorum arada...
Kızımın odası komple değişti. Ranza yatak aldık şimdiden. Acele ettik aslında ama kuzu çok istedi. Tepeden inmiyor, yavru kuş gibi tünedi üst kattaki yatağa. Uykusunu alt katta uyuyor ama. Bir süre daha üstte yatamaz sanırım. Niyetim bebeği 2 yaşına kadar park yatakta yatırmak zaten. bebeğin bu ranzaya terfi edişi kimbilir ne zaman olacak...
Bembeyaz bu sefer mobilyalar, ışıl ışıl ve ferah oldu odası. Çalışma masası da var artık kuzumun. Hafta sonu ikeadan minik bir koltuk da aldık. Var olan halısı ve perdesiyle çok hoş bir odası oldu. Bazen gidip o koltukta oturup kitabımı okuyorum. Akşam güneşi vuruyor odaya, nasıl harika oluyor. Kendisi de pek memnun. Uzuuuun upuzun seneler kullanırız umarım bu mobilyaları artık...
Salona bir puf aldık ikeadan yine. Aman ne iyi etmişim meğer. L koltuğun köşesine uzanınca hemen uyuyorum. Eee diğer taraflarda da ayaklarımı uzatamıyorum. Bu çok iyi oldu. sevgiliyle ayakları çaprazlama uzatıyoruz kuzucuk uyuduktan sonra TV karşısında. Yayılıyoruz misler gibi. Aynı zamanda sehpa vazifesi de görüyor kendisi. Pek memnunum sevgili günlük.
Şimdi bir abajur hedefim var ama bir yandan da gelecek bebişin ilave maliyetlerini düşünüp kendime bir çüşş deme ihtiyacındayım. Abajursuz bu kadar yıl yaşadık, daha da yaşarız sanırsam. Zira kuzunun küçülen kıyafetleri, ayakkabıları var. Hanfendinin değişen mevsimle birlikte bir sürü yeni ihtiyacı çıkacak. Vitrinler cıvıl cıvıl, yine kendimi tutamayıp cicili bicili şeyleri dolduracağım dolaba. Harcamalara dikkat etmekte fayda var...
Hafta sonu rüyamda şu 4 ay çalıştığım iğrenç işyerinden çıkarıldığımı görüyorum. Ama eşyalarımı alamadım diye dertleniyorum. Mail atıyorum patronlara, “....bey ben yarın gelip özel eşyalarımı alsam olur mu” falan diye. Resmen içimin sıkıntısı ile uyandım. Oradan çıkarılmadım, ama gideyim diye ellerinden geleni yaptılar. Topu topu 4 ay çalıştım ama cv’me yazmayı dahi düşünmüyorum. O kadar kötü bir tecrübe idi. Benim yerime bir arkadaşlarını getirmek istediler. Ama bana da "sen git" diyemediler. Gitmem için ellerinden geleni yaptılar. Yoksayma, es geçme, by pass yapma bunların başında. Ben de gidiyorum dediğimde, siz bilirsiniz dediler. Meğer fabrikaya 1-2 haftadır yanlarında getirip götürdükleri kıtipiyoz herifi benim yerime düşünüyorlarmış. Güzel ayrıldık neyse ki, adamı benim yerime fabrika müdürü yaptılar. Fekat o da bütün gün kameralar kayıtlarını seyredip hiç bir iş yapmayarak, daha doğrusu yapamayarak, hayallerini suya düşürdü. Onunla birliktelikleri ise 2 ay sürdü.
Ben şimdiye kadar kurumsal yerlerde çalışmaya alışmışım. Bu kadar az gelişmiş insanlar, bu kadar kötü yönetilen bir yerle karşılaşmamışım. Görmediğim şeyleri gördüm burada. Misafirim geliyor mesela, adama çay söylüyorum, mutfaktaki kadın geliyor “çay yok” diyor misafirimin yanında. “nee, neden yok” diyorum “düp bitti” diyor. Ee yedek tüp? O da bitti diyor. Teyze oğulları satınalmacıyı arıyorum. Kasada para yok öğleden sonra alıcaz diyor. Bu arada misafirim, benim zavallılığıma acıyarak, tamam tamam ben de kalkacağım zaten, borcunuz olsun diyor. Arabama benzin alacağım, muhasebe 30 lira veriyor. Başka para yok maalesef diyor. Her gün karneyle alır gibi 30 liralık benzin alıyorum benzinci ile ahbap oluyoruz. Isıtma tertibatı olmadığından evden yıllardır kullanmadığım elektrikli sobamı götürüyorum kışın. Tüm bu rezillikler yetmezmiş gibi, o kadar uğraşıyor, bir şeyleri değiştirmeye çalışıyorum. Raporlar hazırlıyorum. Patrona sunuyorum. Tamam tamam bunlar zaten benim kafamda var, bakmama gerek yok diyor. İnisiyatif vermiyorlar. Karar almamız gerek, oturalım şu işleri konuşalım diyorum, vaktimiz yok hiç diyorlar. Sonra söylenince, sizden önceki fabrika müdürü de aynı şeylerden şikayet ederdi, neden hep aynı konudan bize geliniyor acaba diyorlar. Aaaa, neden acaba????
Ay aman öf, hafızamdan bile silmek istediğim şeyleri niye buraya yazdım ki şimdi? Neyse işte rüyama girmiş hasbelkader. Uyanınca, işim olduğuna, böyle bir işim olduğuna şükrettim. Allah bugünlerimizi aratmasın.

6 Nisan 2009 Pazartesi

BEBEĞİM TEKMELİYOR....

Ben bu tekmelerle hayat buluyorum desem...
2 gündür inanılmaz hareketli karnımda. Şu anda 21+4’ teyim. Deli gibi tepiniyor 2 gündür kızım. Dün akşam karnımın üstünden dahi görülüyordu. Eşim de hissetti. Pek mutlu olduk.
Şu karnımda bebiş tekmelerken ve emzirirken hissettiğim duyguların tarifi yok. Hamileliğe dair en çok özlediğim şey, şu karnımı mınış mınış tekmelediği günler olmuştur hep. Çok şükür yine yaşıyorum.
Bir toplantının ortasında, sıkılmış, uyuklamaya ramak kalmışken, karnımdan hoop mesela, insanı dirilten bir vuruş, arkasından bir sağ, bir sol kroşe daha, sonra ayak darbeleri. Ah nasıl seviniyorum, kanatlanıyorum o zaman. Gözlerimi dört açıveriyorum hemen. İçim pırrr pırrr başlıyor...
İlk bebekliğe dair en çok özlediğim şey ise, emzirmek...Göğsümde, arada eliyle dokunarak, kah gözlerini kapatıp uyuklayarak, kah beni süzerek emdiği o günler...bazen memede yan yan güler, ağzının kenarından sütler sızar. Bazen tam emerken arkada birşey dikkatini şeker, kafayı çeker, geri döner bakar, şorrrrr sütler kafaya, göze fışkırır. Ne iğrenç muhabbetler yaşamayan için. Göğsümde uyuyakalır bazen, alayım da yatağına yatırayım derim, hemen “dur ne yapıyorsun” der gibi tam gaz emmeye devam eder. Sanki 1 dakika önce rüyalara dalmış olan o değil.

Kızımı 1 yaşına kadar emzirdim. İnşallah bu kızımı daha da uzun emzirebilirim. Gerçi büyük kız, “ben 1 sene emmişim, o da 1 sene emsin fazla değil” diye terör estirebilir. Şimdiden, “benim adım 5 harfli, onun adı da 5 harfliden fazla olmayacak” türü kıyaslamalara başladı maymun.
Bugün hıçkırık da tuttu galiba karnımdaki bebeğimi. İçeride kolbastı dansı yapmıyorsa şayet, hıçkırdı durdu. Pıt pıt düzenli olarak zıpladı karnım. Büyük kızımı da çok hıçkırık tutardı karnımda. Bu da ablasına benzedi. Aceleci obur, hava yutuyor demek.
Bu arada, 5 ayda 5 kilo aldım maalesef. Daha dikkatli olmam gerek. Çok çabuk acıkıyorum ne yazık ki. Bir de havalar hep yağışlı, soğuk, yürüyüş falan yapamıyorum. Bahanem çoook yani. Üstelik portakal, elma, armut, bıktım artık bunlardan. Şöyle karpuz olsa, yeşil erik, kiraz, şeftali, kayısı, meyvenin bolluğu olsa, hiç verir miyim kendimi pastaya, çikolataya? Of bak canım çekti şimdi. Bu aralar favorilerimden biri kinder pingui. Kızıma alırken dadandım ben de. Çok güzel yahu tadı. Kinder süt dilimi fazla tatlı geldi. Bunu çok beğendim.
Doktor her gün yarım kilo süt dedi. Yağsız içiyorum ama o da 0 kalori değil sonuçta. Üstelik gaz yapıyor kendimi fil gibi hissediyorum ama çare yok, içecekmişiz. Yoğurt yesem, peynir yesem, ayran içsem olmaz mı dedim, olmaz dedi, illa ki süt içilecek. Kızıma ver yarım kilo sütü bir dikişte içer, maşallah diyeyim. Ama insana içeceksin diye dayatılınca zor geliyor yahu. Sonra ilaçları ayarla, düzenli meyve ye, et ye, balık ye, tavuk ye, arada ağzına 3 fındık, 3 ceviz at, günüm yemek, içmekle geçiyor.
Sonra bir de kilo alma diyor doktor efendi. Bakalım kaç kilo ile tamamlayacağız bu sefer. Geçen sefer 17 kilo ile feciydim. Demet şener mesela 20 küsur kilo almış ama, hamileliğe başlangıç kilosu anoreksi sınırında olunca 23 kilo yakışıyor insana. Bizim öyle değil ki...neyse geçen sefer verebildiğime göre, bu sefer de veririm diyorum. 2 çocuklu ve şişko olunca, sanki daha da bir yaşlanacakmışım gibi geliyor. Umarım 10-12 kiloyu geçmem bu kez...

3 Nisan 2009 Cuma

ANNEM VE BEN

Bu bir iç döküş yazısı olacak. Kimseye diyemediklerimi buraya yazacağım yine. Sorun da değil aslında ama içimde tuttuklarım var.
Anne olduktan sonra kendi annemi daha çok sorgular oldum ben. O zamana kadar annemin beni hep koşulsuz ve çok sevdiğini sanırdım. Kendinden bile çok. Beklentim olduğu için değil, öyle hissettiğim için öyle düşünürdüm.
Son yıllarda yaşadıklarım ve anneliğin kattığı bakış açısı ile, benim annemin beni, kendinden de çok sevemediğini farkediyorum artık. Beklentim bu değil dedim ama bir evlat olarak içten içe demek ki bunu hazmedememişim, mücadele etmeye çalışıyorum. Olabilir deyip kabullenemiyorum.
Ben kızımı, daha çok küçük ama, ne yaparsa yapsın, ne söylerse söylesin, hep ama hep çok seveceğim. bana göre yanlışlar da yapsa yanında olacağım. Onu hiçbir zaman sevgisizlikle, ilgisizlikle cezalandırmayacağım. En fazla üzüldüğümü bilecek, ama onunla ilişkim değişmeyecek.

Benim annem beni kendince çok sevdi çok sever, ama gururundan çok değil. Aramız iyiyken çok iyiyizdir, çok fedakardır, çok vericidir, çok düşüncelidir. Ama bir şekilde tartıştık, ters düştük, bu ilgili anne gider, bana acı çektirmeye çalışan, bir öncekiyle tamamen zıt, tamamen uzak birisi gelir. Hatamı anlayıp da özür dileyeyim ister. Hata asla kendisinde değildir, olamaz. Hep ben yanlışımdır, ben suçluyumdur, o yanlış yaptıysa bile eskaza, mantıklı bir sebebi vardır. Ben dize gelinceye kadar, ölüyorum desem benimle konuşmaz. Torununudan bile vazgeçer, aylarca görmemeye razıdır. Nitekim böyle bir örneğimiz var. Babamla ilgili boşanma öncesi bir tartışmalarında, onu haklı bulmadım diye, 2 ay benimle konuşmamış, evime gelmemiş, torununu görmemiş, nasıl olduğunu sormamıştır.

Babam hastanelerde ölümle pençeleşir, ben hastane-ev-iş üçgeninde koşuşup hepsine yetişmeye çalışırken, bana sittiriboktan bir hediye gönderen arkadaşına teşekkür telefonu etmedim diye, haftalarca o acılı zamanlarımda benimle konuşmamış, çektiklerim umurunda olmamıştır. Babamın ölümünden 3 hafta geçmişken, acım o kadar tazeyken, sünnet düğünü yapan, babamın cenazesine bile gelmeyen teyzelerini, çocuklarının pipisi kesildi diye tebrik etmem için benimle tartışmıştır.
Böyledir benim annem.
Ama aramız iyiyken, meyvemi bile soyar ayağıma getirir. Yemekten bazen tabak kaldırmamı istemez, sen git dinlen der, ayaklarımın altına yastık koyar, başım sıkışsa yetişir. Ama iyiyken...
Bilirim ki, bir şekilde onunla tartıştıysam, kavga ettiysem, tamamen sırt çevirebilir bana. Annem değil de bir yabancı olabilir. Haklısın, özür dilerim, ben hatalıyım demezsem benden vazgeçebilir. Üstelik kavga sebebimizin ciddi birşey olmasına da gerek yok, bahsettiğim gibi arkadaşına etmediğim bir teşekkür telefonu bile olabilir.
Hayatı kendi ritüelleriyle yaşar annem. Herkesin de öyle yaşamasını bekler. Belli törensel adetleri vardır. Yola çıkarken iyi yolculuklar telefonu edilmelidir. Yoldan dönene, hoşgeldin telefonu açılır. Arama sormalarda sıra bekler. Kayınvalideni en son ben aramıştım, şimdi o aramalı diye bilanço tutar. Ayrıca çok kincidir, senelerce unutmaz. Bir olayı, bir sözü, kafasında büyütür, kurar, etrafında senaryolar yazar. Sonra o senaryolara inanır. Kendi kendini fişekler. Olayların düşündüğü gibi olmadığına da ikna olmaz. Hep o haklıdır. Hep o doğru yapmıştır. İlişkilerde hep bilanço yapar, ne verdim, ne aldım. Söylenen en ufak şeyi bile kötüye yorar, üstüne alınır. Kimsenin aklına gelmeyecek anlamlar çıkarır. Zor, çok zor bir insandır.

Ben küçükken, daha 7-8 yaşlarındayken bile bana kızdıysa küser, günlerce konuşmazdı. Defalarca özür dilerdim, anne affet diye yalvarırdım. Kendi öfkesi geçene kadar konuşmazdı benimle. Yokmuşum gibi davranırdı küçücük evde küçücük çocuğa. Ayrıca fiks bir hareketi vardı. Ona en son ne hediye almışsam, getirir onu odamın ortasına fırlatırdı. Bu 7 yaşımdan, evlendiğim 24 yaşıma kadar tekrarlandı. Ona özenerek hediye alırdım. İlk kavgamızda, odanın ortasına fırlatır giderdi. Hediyeyi elime alıp peşinde dolanır, yalvarırdım, anne lütfen affet diye. Hediyemi geri alması için ağlardım. Hep ben suçluydum ya, affetmesi için ayaklarına kapanırdım adeta. Benimle konuşması için, yapmadığım maymunluk kalmazdı. Sözlerime cevap vermiyor, yüzüme bakmıyor diye, kağıtlara, özür dileyen, affet diyen şeyler yazıp, buzdolabına, odasının kapısına, komodinin başına falan yapıştırırdım.
Ama günlerce öfkesi geçene kadar konuşmazdı. Sonunda öfkesi dindiğinde, yine birden yumuşamazdı. Olayla ilgili günlerce konuşup azarlardı önce. Sonra yavaş yavaş normale dönerdi.

Bu olaylarla çok örselendi benim çocukluğum. Hep sevilmediğimi düşünür üzülürdüm. Hasta olayım diye dua ederdim. Hasta olunca annem hem benimle ilgilenmek zorunda kalacak, hem de kendini kötü hissedecekti yaptıklarından dolayı. Bu nedenle bir kış günü soğuk suyla yıkandığımı bile hatırlıyorum. Başka kardeşim yoktu, sorunlarımı paylaşabileceğim. Babam desen zaten hiç ilgilenmezdi böyle şeylerle.

Bu yaşananlar bir kemalettin tuğcu romanı kadar dramatik değil belki ama bende çok yaralar açtı. Bunların etkisiyle, insanlarla ilişkilerimde sorun yaşadığımda, suçluluk psikolojisinden hiç kurtulamadım. Hep kendimde bir hata aradım, neyi yanlış yaptım da böyle oldu diye hırpalandım. Başıma kötü birşey geldiğinde hep Allah beni cezalandırdı diye düşündüm. Hep bana “Bak sen anneni üzdün, Allah da seni cezalandırdı” derdi, kavgalarımız sonrası kötü birşey yaşadıysam. Hala başıma gelenlerle ilgili de genelde kendimi suçlarım.

Şimdi bütün bunları kızımda yapmayayım diye uğraşıyorum. Beni kızdırdıysa bile onu çok sevdiğimi, ama yaptığına üzüldüğümü söylüyorum. Çok ileri gittiyse, en fazla, “şimdi biraz yalnız kalmak istiyorum, sonra yine yanına geleceğim, sen de bu sırada biraz düşünebilirsin” diyorum. Onu her durumda, her koşulda seveceğimi hissettirmeye çalışıyorum. Bilsin ki, bu hayatta zaman zaman ters de düşsek, o benim koşulsuz sevdiğim olacak. Yanlış kararlar da alsa, ben demiştim demeyecek, arkasında olacağım. kalbimi de kırsa, özür beklemeyecek, yaptığına üzüldüm, ama seni yine de seviyorum diyeceğim.

Annem içinse, yapabileceğim birşey yok artık. Onu değiştiremem, mecburen kendimi telkin etmek zorundayım. Allah yine başımdan eksik etmesin, uzun ömürler versin, o olmasa ne yapardım bilmiyorum...Hal böyle olunca da, aramız hiç bozulmasın, hep iyi olsun diye dua etmek kalıyor geriye....