25 Aralık 2008 Perşembe

KARDEŞ SORUNSALI


Dün bütün muhabbetimiz kardeş üzerineydi. Dünkü ısrarlı soruları:
- sen neden son zamanlarda eskiden daha çok yatıyorsun. (sorma çocuum, bir enerjisizliktir gidiyor, eh sendeki gibi genç değilim ki artık)
- Neden son zamanlarda hep miden kötü (yarama parmak basma, su bile içimi döndürüyor, ben bu hallere düşecek insan mıydım)
- Kardeşim karnına gelince, karnın şişecek, o zaman doktora gideceksin, doktor da hamilesiniz mi diyecek? (hemen karnıma bir bebek konuvereceğini düşünüyor yazık)
- Kardeşim karnına gelince, karnında zıplayabilecek miyim? (Tabi yavrum buyur, benim karnım sizler için yaratılmış, biriniz içeride biriniz dışarında tepinebilirsiniz)
- (yukarıdaki soruya hayır demem üzerine) peki ilk zamanlar küçük olacakmış ya kardeşim karnında, o küçücük olduğu zamanlarda da mı zıplayamam? (taktı çocuk illa ki zıplayacak)

Sonra “Ben yarın annem hamile olsun diye dua edicem biraz” dedi gitti odasına. Bu dua olayına annem alıştırdı. Torununu dinden imandan uzak yetiştiririz diye bir endişe mi hasıl oldu anlamadım. Üstelik çocuğa “Çocukların duası kabul olur” demiş, yavrum olmayacak beklentiler içinde.
Meseleyi son zamanlarda bu kadar deşmesinin arkasında annem falan mı var, çocuğa birşey mi fısıldadı acaba diye işkillendim ama söylemedim diye yemin billah edince kadıncağız, inandım.
Lakin dün bu kardeş sevdasının iç yüzü ortaya çıktı. Meğer bizimki kardeşe bayıldığından değil, kardeşi olursa, çilek mobilyadan ranza alınacağını tahmin ettiği için isteyip dururmuş.
“Ee kızım insan bir ranza için bu kadar zahmete girer mi, ben sana kardeşin olmasa da alırdım o ranzalardan” deyince “hadi alalım o zaman” diye coştu.
“Hala kardeş isteyecek misin ranzan olursa” dedim.
“cık” dedi...
Böööö, ben de ah yavrucak, sevecen kızım benim, nasıl da kardeş özlemi çekiyor anasının zamanında çektiği gibi diye ne hayaller kurmuştum...

22 Aralık 2008 Pazartesi

SİL BAŞTAN

Hayat fazla hızlı, hafta sonları da fazla kısa olunca böyle sersem sepelek ne olduğunu anlamadan kendimizi masanın başında buluveriyoruz işte.

Cumartesi sabah saatleri özgürlük saatlerimdi. Dostlarla brunch buluşmamız vardı. 3 yıldır, yaz mevsimi hariç, her ay birimizde düzenli olarak toplanıyoruz. Güzel bir kahvaltı sofrasında, taze çay eşliğinde bol bol sohbet edip, kahkahalar atıyoruz. Bu Cumartesi de dışarıda güzel bir yağmur, içeride sıcacık bir ev, mükellef bir sofra, özlediğim arkadaşlar vardı. Ooof of...
Kahvaltıda halamın ben küçükken çok yaptığı bir şey karşıma çıktı. Biz sütlü biber deriz, göçmenler lorlu biber diyorlar sanırım. Çocukken o kadar sevmezdim. Turşu biberlere taze lor peyniri basarak yapılan bir kahvaltılık. Nasıl anlatılır başka türlü bilmem. Arkadaş ondan bulmuş, uzun süredir yediğim birşeyden ilk defa tat aldım...
Ay dayanamayacak yazacağım artık...Nasılsa kimse bilmiyor, tanımıyor, doğru dürüst okumuyor, burada dürüst ve rahat olacağım demiştim, yine yapamıyorum, oysa burası benim özgürce içimi dökme alanım.
Kızıma bir kardeş geliyor...İnşallah...
İlk hamileliğimde 9 haftalıkken düşük yaptığım için, bu sefer temkinli olmak istedim. Sınırlı sayıda insana söyledim. Ne olur ne olmaz dedim...Gerçi insan daha cesur, daha tevekkel oluyor anne olduktan sonra. Sağlıklıysa, hayırlısı buysa olsun diyorum hep söylediğim gibi.
Henüz 6 haftalık.
Bu hamileliğim kızımda olduğu gibi rahat değil ne yazık ki. Ben hamilelikte bulantı olayının tamamen kadının kaprisi olduğunu savundum bugüne kadar. Hala da aksini düşünmüyorum. Bence hamilelik ile ilgili zihninde sorun olan ya da nazı, kaprisi bol kadınların hamileyken içi bulanıyor. Bulantıların kökeni psikolojik diye düşünüyorum.

Doktorun söylediğine göre, ilk 3 ayda yükselen progesteron hormonu, midedeki tüm kötü değişimlerin sorumlusu. Vücuttaki düz kasları gevşettiği için, hazım problemlerine neden oluyor, ağızda metalik bir tat oluşumuna, kabızlığa yol açıyor, üstelik daha da kötüsü, progesteron, depresyona sebep oluyor. Şimdi bilimsel bir açıklaması da var ama, yine de, kocam bile koktu, mutfak koktu ayol giremedim, pek fenayım kalkamıyorum türünde kapris döktüren hanımlara genelde baktığımızda ilk hamileliklerini yaşadıklarını görüyoruz. Çünkü evde bir çocuk varken, ay mutfak koktu giremedim, diyebilmek veya tuvalette kakasını yapmış küçük çocuğunuzun poposunu, içim bulanıyor diye silmemek yürek ister sanırım. Çocuklu kadının, sonraki hamileliklerinde bulantısı da, derdi tasası da, kaprisi de çok olamıyor maalesef. Evde başka bir başrol oyuncusu mevcut çünkü. Sıkıyorsa nazlan biraz...

Etrafımda, hamilelikte midesi bulanan arkadaşlarıma dair bir çetele tuttum, vallahi hepsinin bir psikolojik marazı vardı.
Fazla büyük konuşup atıp tutmaya başlamadan kendime bir dur diyorum ve ekliyorum. Bu sefer benim de çok bulantım var...
Kategorize ettiğim kadınlardan oldum çıktım. Ama teorimde ısrarlıyım. İçim bulanıyor çünkü hamilelikle ilgili psikolojik sorunlarım var.

- Sürpriz olduğu için, kabullenme sorunu yaşıyorum. Planlanan bir bebek olmadı. Kendi karar verdi gelmeye...
- Hamile kaldığımı bilmeden yaptığım şeyler için vicdan azabı çekiyorum. Saçımı boyattığım için, kullandığım ağrı kesiciler için, içtiğim bir iki kadeh şarap için...
- Kızımın ilkokula başlamasına bir ay kala doğacak bir bebek olduğu için korkuyor, kaygılanıyorum. Zaten hayatında kaç tane önemli dönüm noktası var bu çocukların. Biz en önemlilerden birine getirip bir de kardeş koyuyoruz. Çocuk okula, öğretmene, disipline, okumaya, yazmaya alışmaya çalışırken, evde viyaklayan bir bebek olacak. Bana her ihtiyacı olduğunda yanında olmak yerine belki bebeği emzirmem gerekecek. İstemesem de ilgim bölünecek. Kızıma ayırdığım zaman azalacak. Beni istediğinde kardeşiyle ilgilenmek zorunda kaldığımı görmek eminim ki hoşuna gitmeyecek.
Geçen yıl görüştüğümüz ilkokulun müdiresi, “anneler bekliyorlar, bekliyorlar, sağolsunlar tam çocuklarının ilkokula başladığı sene onlara bir kardeş yapıveriyorlar, ondan sonra burada çocuğu okula alıştırırken verdiğimiz uğraş iki katına çıkıyor, zor günler yaşıyoruz” demişti.
Tüm yazdıklarım içinde beni en çok üzen, geren, endişelendiren bu.
Öğrendiğim günden beri bu sorular kafamın içinde dolanıp duruyor.
Üstelik yoğun tempoda çalışan, her gün araba kullanan biriyim. 2 çocukla, uykusuz, aynı tempoya nasıl dayanacak, nasıl direksiyon sallayacağım...üstelik işyerim ne diyecek bu duruma. Daha 1 yıl olmuşken karşılarına böyle bir bomba haberle çıkmam, tam da kriz ortamında nasıl karşılanacak...

İşte bence içimde dönen tüm bu sorgular nedeniyle, hamileliğimden keyif alamıyorum içim bulanıyor. Ağzımda sürekli paslı demir yalamışım gibi bir tat. Yediğim hiçbirşeyin eski lezzeti yok. Çok sevdiğim gıdalar bile çekici gelmiyor. Eskaza birşey iyi geldi dediysem, ertesi gün o da bulandırmaya başlıyor. Çubuk kraker, elma, portakal, mandalin, peynir, ekmek, haşlanmış patates, sade makarna, yoğurt...yiyebildiğim şeyler. Süt ağzıma koyamıyorum. İçim dışıma çıkıyor. Çok acıkmamam gerek, hem başım ağrıyor, hem bulantım artıyor. Deniz ürünleri kokusuna bile tahammülüm yok. Oysa kızımın haftada 2 gün balık yemesi gerek. Bol bol su içmem lazımken, su bile içimi döndürüyor.
Sürekli limon yemek istiyorum, üstüne tuz dökerek.
Eskilerin ye ekşiyi doğur ayşeyi sözü gerçek mi oluyor bakalım, göreceğiz. Kızıma hamileyken kavanoz kavanoz kornişon yemiştim...
Üstelik kabızım, fazla su içemiyorum, sürekli peynir ekmek patates yemekten küp gibi oldum. Bu da feci stres yaratıyor bende.

Bir yanda tüm gelgitlerim, doğduktan sonraki ilk ayların kabusu ile başetme konusundaki enerjisizliğim, bulantılarım, sindirim problemlerim, korkularım, endişelerimle başetmeye çalışırken diğer yanda kızımın sesi geliyor kulağıma
“Anneanne, Allah’ a çok dua edersem, çok istersem bana bir kardeş verir mi, ben bu yeni yılda Allah’ tan bir kardeş isteyeceğim”

15 Aralık 2008 Pazartesi

TATİL BİTTİ

Bir 9 günlük tatili daha devirdik...
Tatilleri; valiz topla, gelince valiz boşalt, çamaşır yıka, yerleştir döngüsü olmasa daha da seveceğim...
Hiç olmazsa evde geçireceğim 3-4 günüm daha kalmış olsaydı....
Yavru kuş, soğuk ve karla karışık yağmur nedeniyle, bayram ziyaretlerine çıkıp, harçlık ve şeker toplama olayına giremedi geçen seferki gibi.
Haliyle biraz eve tıkılmış olduk. Sadece soğuk olsa, sarar sarmalar çıkartırım sorun değil ama yağmur fena bozdu bizi.
Bayramın 4.günü güneş biraz göründü. Hemen plastik çizmeleri giyip attık kendimizi bahçeye. Biraz salıncakta sallandıktan sonra, her tarafın ıslak, çamur olduğunu görünce, maymunum kendiliğinden eve girmek istedi.
Genelde evde kuzenlerle geçirilen bir tatil oldu bizimki. Oyunun dibine vurdular yine. Kuzeniyle 1 yaş fark var aralarında. Her geçen yıl daha az kapışıyorlar. Birbirlerine gaz verip yemek yiyorlar. Bize karşı cephe kuruyorlar. Umarım çok iyi dost olurlar ileride de. Babaannemiz bizi yine fena şımarttı. Çeşit çeşit yemekler, tatlılar, börekler, kilo aldım da geldim, çok fena oldu bu iş.

Her sabah belim tutularak uyansam da, kuzuyla koyun koyuna uyuduk. Bazı geceler, yeter ulaayn diye dellenip, eşimle yer değiştirdim. Diğer yatağa geçtim. Bir çocuk bu kadar mı deli yatar. Kıç kadar yerde yine debelenip, başucu kısmından yataktan düşmeyi başardı. Komik olan, düştüğü yerde hala uyumaya devam etmesiydi. 8 aylıkken de aynı yatak kenarına yaptığım devasa bariyeri her nasılsa aşıp, kalorifer peteği ile yatak arasındaki abidik boşluğa düşmüştü. Olayı simüle etmeye çalışsak da başaramadık, oraya nasıl düştüğünü hala çözemedik.
Tatile gittiğimiz otellerde, çocuk yatağı koyarlar mesela, çocukluyuz deyince. Bizimki asla yatamaz o yatakta. Genelde yatak ebatları büyükse kuzuyu ortaya alır, üçümüz uyuruz. Bizimki ikimizin arasına enine yatar, kafayı bana, ayakları babadan tarafa dayar. Bütün gece o minik ayaklar babanın ağzını, suratını tekmeler. Bu nedenle tüm tatillerde uyku eşime haram olur. Bu sefer de tekmeler, benim belime belime geldi. Aman olsun, sabahları maymunun sırıtışı ve yüzüme minik dokunuşları ile uyanmak çok güzeldi...

Sonuçta huzurlu bir tatildi. Ben bile inanamadım kendime...

Aslında kafam karışık bugünlerde, çok karışık hem de...Bugün geleceğimizi epeyce etkileyecek birşey açıklığa kavuşacak...Sonuçta olabilecekleri düşündükçe, hiç de iç açıcı, ferah bir tablo çıkmıyor ortaya, ama yine de hayırlısı diyorum ben...

2008 çok zor bir yıl oldu benim için. Umarım 2009 onu unutturacak mutluluklar getirir...