18 Temmuz 2012 Çarşamba

YAZ MEVSİMİNİ SEVERİM DİYENİN...

Hep diyorum daha sık yazayım, anıları not düşeyim diye. Olmuyor, olamıyor.
Çalıştığım sektörde feci bir düşüş, ciddi bir kriz var. İlk defa tek vardiya çalıştığımızı görüyorum burada. Yazları hep işler düşer ama hiç tek vardiya olmazdık. Sadece bizde değil, globalde de kriz var. Hayırlısı...

Felaket bir sıcak var. Yaz mevsimini sevmediğime bir kez daha emin oldum. Sevmiyorum arkadaş. Yapış yapış gezmeyi, beynimin sürekli pişmesini, vücut dengemin alt üst olmasını, evde, arabada, ofiste klima soğuğuna maruz kalmayı, ter kokan insanları, rüzgarsız havada sıcaktan bunalmayı, rüzgar olduğunda da deli gibi fırtınalı esmesini, çocukların isilik olmasını, sivrilerin ve bilumum haşerelerin ısırmak için sürekli benim kızları seçmesini, sürekli x faktörlü, parabensiz, bilmemnesiz güneş kremi kullanmak zorunda olmayı sev-mi-yo-rum...
Ben avrupada yaşaması gereken bir kadınım. Eşime de söyledim, "kuzey ülkeleri de dahil, bir iş teklifi gelir de reddedersen boşanırız" dedim. Ben de avrupa şirketlerinden gelen tekliflere açığım. İtalya olur (gerçi orası da sıcak ama bu kadar değil), ispanya olur(orada da kriz varmış şimdi, ama geçer herhalde), fransa olur (hem bizim kız 3 yıldır fransızcanın temellerini attı, sıkıntı yaşamaz), ingiltere olur,  ne bileyim işte bir avrupa ülkesinde yaşamak istiyorum ben bundan sonra. EVREN duy sesimi...ama yine de belirteyim, mümkünse, teklifi alan eşim olsun. Zira avrupada fink atacağım deyip, yine 8-6 amele gibi çalışmak da açıkçası çok cazip gelmiyor...
Neyse, en nefret ettiğim temmuz ayının 18’i olmuş bile. Temmuz bitip ağustos girince psikolojik olarak bir rahatlama gelir bana. Eskiler, ağustosun yarısı yaz, yarısı kış derler ya. Halbuki mevsimlerin kaymasıyla maşallah izmirde yaz ekime kadar uzuyor ama ağustos gelince daha bir mutlu oluyorum.
Temmuzda herkes tatile gidince şehir bomboş kalıyor. Bu bomboşluk bana hep bir yazlık sahibi olamadığımızı hatırlatıyor. Gidecek bir yazlığı olmayanlarla birlikte, hep şehirde kalanlar tayfasından olduk biz. Tüm arkadaşlarım hafta sonu olunca ailelerinin yazlığına kaçarlar. Bazıları da kendileri aldı. Benim aileminse hiç yazlığı olmadı. Dolayısıyla, “çocukları yazlığa annemlerin yanına gönderdim, Cuma da iş çıkışı biz gidecek, Pazartesi sabahı döneceğiz,” şeklinde olan İzmir klişesini ben hiç yaşayamadım. Kendimiz de alamadık bir tane. Ondan mı bilmem son yıllarda yazlık kiralama konusunda çok kastırıyorum. Bu sene de foçadaki aramalar sonuçsuz kalınca, rotayı dikiliye çevirdik ve temmuz ayı için orada bir yazlık bulduk. Şirin, denize yakın, bahçeli ve bakımlı bir ev. İlk hafta eşim ve annem, ikinci hafta ben ve annem şeklinde kaldık çocuklarla. Bu hafta görümcem kalıyor çocuklarıyla, bizim büyük kızı da ikramiye verdik yanlarına. Ufaklık bizimle izmirde. Temmuz sonuna kadar ev bizim. Şurada kaldı, 10-12 gün...sonra ağustosun yarısı kış zaten, öbür yarısı da bayram telaşı ile geçer. Yine kutsal topraklara gideriz ma-aile.
Böyle böyle yaz biter belki fazla üzmeden, ne dersin günlük?
Dikili maceralarını da yazmalıyım unutmadan...