22 Aralık 2008 Pazartesi

SİL BAŞTAN

Hayat fazla hızlı, hafta sonları da fazla kısa olunca böyle sersem sepelek ne olduğunu anlamadan kendimizi masanın başında buluveriyoruz işte.

Cumartesi sabah saatleri özgürlük saatlerimdi. Dostlarla brunch buluşmamız vardı. 3 yıldır, yaz mevsimi hariç, her ay birimizde düzenli olarak toplanıyoruz. Güzel bir kahvaltı sofrasında, taze çay eşliğinde bol bol sohbet edip, kahkahalar atıyoruz. Bu Cumartesi de dışarıda güzel bir yağmur, içeride sıcacık bir ev, mükellef bir sofra, özlediğim arkadaşlar vardı. Ooof of...
Kahvaltıda halamın ben küçükken çok yaptığı bir şey karşıma çıktı. Biz sütlü biber deriz, göçmenler lorlu biber diyorlar sanırım. Çocukken o kadar sevmezdim. Turşu biberlere taze lor peyniri basarak yapılan bir kahvaltılık. Nasıl anlatılır başka türlü bilmem. Arkadaş ondan bulmuş, uzun süredir yediğim birşeyden ilk defa tat aldım...
Ay dayanamayacak yazacağım artık...Nasılsa kimse bilmiyor, tanımıyor, doğru dürüst okumuyor, burada dürüst ve rahat olacağım demiştim, yine yapamıyorum, oysa burası benim özgürce içimi dökme alanım.
Kızıma bir kardeş geliyor...İnşallah...
İlk hamileliğimde 9 haftalıkken düşük yaptığım için, bu sefer temkinli olmak istedim. Sınırlı sayıda insana söyledim. Ne olur ne olmaz dedim...Gerçi insan daha cesur, daha tevekkel oluyor anne olduktan sonra. Sağlıklıysa, hayırlısı buysa olsun diyorum hep söylediğim gibi.
Henüz 6 haftalık.
Bu hamileliğim kızımda olduğu gibi rahat değil ne yazık ki. Ben hamilelikte bulantı olayının tamamen kadının kaprisi olduğunu savundum bugüne kadar. Hala da aksini düşünmüyorum. Bence hamilelik ile ilgili zihninde sorun olan ya da nazı, kaprisi bol kadınların hamileyken içi bulanıyor. Bulantıların kökeni psikolojik diye düşünüyorum.

Doktorun söylediğine göre, ilk 3 ayda yükselen progesteron hormonu, midedeki tüm kötü değişimlerin sorumlusu. Vücuttaki düz kasları gevşettiği için, hazım problemlerine neden oluyor, ağızda metalik bir tat oluşumuna, kabızlığa yol açıyor, üstelik daha da kötüsü, progesteron, depresyona sebep oluyor. Şimdi bilimsel bir açıklaması da var ama, yine de, kocam bile koktu, mutfak koktu ayol giremedim, pek fenayım kalkamıyorum türünde kapris döktüren hanımlara genelde baktığımızda ilk hamileliklerini yaşadıklarını görüyoruz. Çünkü evde bir çocuk varken, ay mutfak koktu giremedim, diyebilmek veya tuvalette kakasını yapmış küçük çocuğunuzun poposunu, içim bulanıyor diye silmemek yürek ister sanırım. Çocuklu kadının, sonraki hamileliklerinde bulantısı da, derdi tasası da, kaprisi de çok olamıyor maalesef. Evde başka bir başrol oyuncusu mevcut çünkü. Sıkıyorsa nazlan biraz...

Etrafımda, hamilelikte midesi bulanan arkadaşlarıma dair bir çetele tuttum, vallahi hepsinin bir psikolojik marazı vardı.
Fazla büyük konuşup atıp tutmaya başlamadan kendime bir dur diyorum ve ekliyorum. Bu sefer benim de çok bulantım var...
Kategorize ettiğim kadınlardan oldum çıktım. Ama teorimde ısrarlıyım. İçim bulanıyor çünkü hamilelikle ilgili psikolojik sorunlarım var.

- Sürpriz olduğu için, kabullenme sorunu yaşıyorum. Planlanan bir bebek olmadı. Kendi karar verdi gelmeye...
- Hamile kaldığımı bilmeden yaptığım şeyler için vicdan azabı çekiyorum. Saçımı boyattığım için, kullandığım ağrı kesiciler için, içtiğim bir iki kadeh şarap için...
- Kızımın ilkokula başlamasına bir ay kala doğacak bir bebek olduğu için korkuyor, kaygılanıyorum. Zaten hayatında kaç tane önemli dönüm noktası var bu çocukların. Biz en önemlilerden birine getirip bir de kardeş koyuyoruz. Çocuk okula, öğretmene, disipline, okumaya, yazmaya alışmaya çalışırken, evde viyaklayan bir bebek olacak. Bana her ihtiyacı olduğunda yanında olmak yerine belki bebeği emzirmem gerekecek. İstemesem de ilgim bölünecek. Kızıma ayırdığım zaman azalacak. Beni istediğinde kardeşiyle ilgilenmek zorunda kaldığımı görmek eminim ki hoşuna gitmeyecek.
Geçen yıl görüştüğümüz ilkokulun müdiresi, “anneler bekliyorlar, bekliyorlar, sağolsunlar tam çocuklarının ilkokula başladığı sene onlara bir kardeş yapıveriyorlar, ondan sonra burada çocuğu okula alıştırırken verdiğimiz uğraş iki katına çıkıyor, zor günler yaşıyoruz” demişti.
Tüm yazdıklarım içinde beni en çok üzen, geren, endişelendiren bu.
Öğrendiğim günden beri bu sorular kafamın içinde dolanıp duruyor.
Üstelik yoğun tempoda çalışan, her gün araba kullanan biriyim. 2 çocukla, uykusuz, aynı tempoya nasıl dayanacak, nasıl direksiyon sallayacağım...üstelik işyerim ne diyecek bu duruma. Daha 1 yıl olmuşken karşılarına böyle bir bomba haberle çıkmam, tam da kriz ortamında nasıl karşılanacak...

İşte bence içimde dönen tüm bu sorgular nedeniyle, hamileliğimden keyif alamıyorum içim bulanıyor. Ağzımda sürekli paslı demir yalamışım gibi bir tat. Yediğim hiçbirşeyin eski lezzeti yok. Çok sevdiğim gıdalar bile çekici gelmiyor. Eskaza birşey iyi geldi dediysem, ertesi gün o da bulandırmaya başlıyor. Çubuk kraker, elma, portakal, mandalin, peynir, ekmek, haşlanmış patates, sade makarna, yoğurt...yiyebildiğim şeyler. Süt ağzıma koyamıyorum. İçim dışıma çıkıyor. Çok acıkmamam gerek, hem başım ağrıyor, hem bulantım artıyor. Deniz ürünleri kokusuna bile tahammülüm yok. Oysa kızımın haftada 2 gün balık yemesi gerek. Bol bol su içmem lazımken, su bile içimi döndürüyor.
Sürekli limon yemek istiyorum, üstüne tuz dökerek.
Eskilerin ye ekşiyi doğur ayşeyi sözü gerçek mi oluyor bakalım, göreceğiz. Kızıma hamileyken kavanoz kavanoz kornişon yemiştim...
Üstelik kabızım, fazla su içemiyorum, sürekli peynir ekmek patates yemekten küp gibi oldum. Bu da feci stres yaratıyor bende.

Bir yanda tüm gelgitlerim, doğduktan sonraki ilk ayların kabusu ile başetme konusundaki enerjisizliğim, bulantılarım, sindirim problemlerim, korkularım, endişelerimle başetmeye çalışırken diğer yanda kızımın sesi geliyor kulağıma
“Anneanne, Allah’ a çok dua edersem, çok istersem bana bir kardeş verir mi, ben bu yeni yılda Allah’ tan bir kardeş isteyeceğim”

2 yorum:

neptuneptun dedi ki...

Selamlar, bloglar arasında gezinirken sayfanıza rastladım... Öncelikle hayırlı olsun, umarım sorunsuz bir hamilelik geçirirsiniz. Bulantı ile ilgili yazdıklarınızı okurken bir anım aklıma geldi; sigara kullanan biriyim ve hamileliklerimi hep geç, ilk 3 aydan sonra fark etmişimdir (3,5 ay ve 4 ay). O zamana dek içtiğim sigaranın, içkinin haddi hesabı yokken ve hiç birinde midem gram bulanmazken hamile olduğumu öğrendiğim gün başlayan bulantıları şaşkınlıkla karşılamıştım, insan ne komik, ille bulanacak demişler ya kuralı bozmamışım...

Hiç bir şey için endişeniz olmasın nolur. Biraz kayıtsızlık ve kaygısızlık herkese iyi gelir, en azından ben çok faydasını görüyorum.

Bu arada Günebakan ismi çok hoş. Gençken, gelecekte kız erkek fark etmez bir çocuğum olursa adını Günebakan koyacağım diye hayaller kurardım. Sonra büyüdüm:)

gunebakan dedi ki...

ben de yeni türkünün şarkısı vardır onu çok severim.
evvel zaman içinde dostlar
ağaçlara ev kurardık
tatlı bir düş içinde
bir yere bir göğe bakardık
gönlümüz kuş gibiydi dostlar
dünyaya kanat açardık
tutsak değildik zamana
başına buyruk yaşardık

çocuklardık, parlak yıldızlardık o zaman
ay büyülüydü yakamoz deniz
ardından koştuğumuz son zamanlar

o zaman bu zamandır dostlar
ne ister neyi özleriz
denizini arayan
akarsulara benzeriz
pencereler bırak açık kalsın
geceleri yağmurlar yağsın
günebakan düşlerimiz
yağmur sesiyle çoğalsın